Yeni tanı almış over (kadın yumurtalık) kanserinde standart tedavi yaklaşımı cerrahi (sitoredüktif cerrahi) ve sonrasında verilen kemoterapidir. Ancak hastaların %70-80’inde 2 yıl içerisinde kanserde tekrarlama görülmektedir. Sonraki verilecek tedavilerden de fayda görse de her tekrar ettiğinde bir sonraki hastalıktaki yeniden büyümeye kadar geçen süre giderek azalmaktadır. Tedaviden fayda gören hastalarda hastalıktaki yeniden çoğalmaya kadar geçen süreyi (hastalıksız sağkalım) uzatmak için yıllarca çok ilaç denenmiştir. Yapılan çalışmalar son yıllarda meyvesini vermiş bulunmaktadır. Bugün için artık tekrarlama riski yüksek yumurtalık kanserlerinde hastalıksız geçen süreyi uzatmak için faydası kanıtlanmış ilaçlar mevcuttur. Bu ilaçlar olaparib, niraparib, rucaparib ve veliparib etken maddeli PARP inhibitörleridir. PARP inhibitörleri hem tedavi hem de idame tedavide (iyileşme süresinin uzaması için verilen tedavi) FDA tarafından onaylanmıştır.

over kanseri rekurrens tekrar ne zaman PARP inhibitörleri

Daha önceki yazılarımızda bu konuya değinmiştik. Yapılan çalışmaların ve sonuçlarının özeti aşağıda tablo ve grafiklerde verilmiştir. Bu yazıda, olaparib etken maddeli PARP inhibitörünün Ağustos 2020'de güncellenen makalesine değinmek istedik.

FDA tarafından over kanserinde onaylanan ilk PARP inhibitörü: Olaparib

Olaparib, ilk onayını 2014’te çoklu tedavi almış yumurtalık kanserinin tedavisinde almıştır. Daha sonra Ağustos 2017’de ikinci basamak kemoterapi sonrası idame tedavide, Aralık 2018’de birinci basamak kemoterapi sonrası idame tedavide onaylanmıştır. Olaparib birinci basamak kemoterapi sonrası ilk onaylanan PARP inhibitörüdür. FDA onayını SOLO1 çalışması ile almıştır.

SOLO1 çalışmasında, yeni tanı almış BRCA mutant tekrarlama riski yüksek lokal ileri veya ileri evre yumurtalık kanserlerinde standart kemoterapi sonrası devam tedavisinde olaparib verilirse hastalık ilerlemesi riskinin %69 azaldığı görüldü.

Çalışmaya BRCA1, BRCA2 mutasyonu olan yeni tanı 391 yumurtalık kanserli kadın hasta dahil edildi. Platin-bazlı kemoterapi sonrası tam yanıt veya parsiyel yanıt sağlanan hastaların bir gurubuna plasebo, diğer grubuna olaparib verildi. Çalışmanın sonucunda olaparib alan grupta hastalıktaki tekrarlama riskinde %69’luk risk azalması görüldü.

Plasebo alan grupta 15.3 ay sonra hastalıkta tekrarlama görülürken, olaparib alan grupta hala çok az hastada tekrarlama olduğu için ortanca hastalıksız sağkalım süresine henüz ulaşılamadı.

Güncel makalede SOLO1 çalışmasının alt grup analizleri yayımlandı ve bütün alt gruplarda, olaparib ile idame tedavisi alanlarda hastalığın tekrarlamasına kadar geçen sürenin çok daha iyi olduğu görüldü:

Kemotorapiye yanıta göre, ortanca progresyonsuz (ilerlemesiz) sağkalım süresi (PFS)

  • Kemoterapi sonrası tam yanıt varsa devam (idame) tedavisinde olaparib kolunda çok az hastada tekrarlama olduğu için ortanca profresyonsuz sağkalım süresine (PFS) henüz ulaşılamadı.
  • Eğer kısmi yanıt görüldüyse, olaparib alan grupta 30.9 ay iken plasebo alan grupta 8.4 ay olduğu saptandı.

Cerrahinin başta mı (upfront cerrahi) ya da kemoterapi sonrası mı (interval cerrahi) olduğuna göre hastalıktaki yenilemeye kadar geçen süreye bakıldığında:

  • Eğer hasta ilk başta cerrahi olabilecek şansı yakaladıysa (düşkün olmayan ve karında çok yaygın hatalığı, asiti yokken) olaparib kolunda henüz ortanca progresyonsuz sağkalım süresine ulaşılamadı. Eğer interval cerrahi olduysa olaparib kolunda 33.6 ay, plasebo kolunda 9.8ay bulundu.
  • En çok faydayı gören grup ilk başta cerrahi şansı bulan hastalarda herhangi bir rezüdüel (kalıntı) hastalık olmayan gruptur. Bu grupta plasebo kolunda bile 21.9 aylık hastalıksız sağkalım görüldü.

Birinci basamak idame tedavi için (devam tedavisi) PARP inhibitörleri ile yapılan çalışmalarda SOLO1 haricindeki diğer çalışmalarda (POLA1, VELIA, PRIMA) hem BRCA mutant, hem BRCA dışı homolog rekombinasyon eksikliği veya hiçbir mutasyonu olmayan hastalar dahil edilmişlerdir. Bu çalışmaların sonuçlarına bakıldığında sadece BRCA mutant veya homolog rekombinasyon eksikliği olan hastalar değil, hiç mutasyonu olmayan hastalarda da çok anlamlı risk azalması gösterilmiştir. Bu faydanın en fazla olduğu grup BRCA pozitif veya homolog rekombinasyon eksikliği olan grupdur. Bu itibarla artık kadın yumurtalık kanserli hastalarda, özellikle yüksek riskli özelliklere sahipse BRCA ve diğer genetik çalışmaların yapılması önerilmektedir. Ülkemizde henüz SGK geri ödemesi olmayan bu ilaçları kullanamasak da klinik pratiği değiştirecek kadar etkili sonuçları nedeniyle en yakın zamanda geri ödemeye gireceklerini umut ediyoruz.