Yapılan çalışmalar ile, yeni tip koronavirüsün (SARS-CoV-2) neden olduğu COVID-19 pandemisine dair bilgilerimiz artmaya devam etmektedir. Gelin en son yayınlanan gelişmeleri birlikte inceleyelim.

Aşı için faz-3 klinik araştırmalar (kapsamlı insan deneyleri) başladı

Moderna ve ABD Ulusal Sağlık Enstitüleri, birlikte geliştirdikleri COVID-19 aşı adayını test eden faz 3 klinik araştırmalara başladığını duyurdu. Yaklaşık 30 bin yetişkin gönüllü ile gerçekleştirilecek olan çalışma, deneysel aşının güvenilirliğini ve iki dozun COVID-19’u önleyip önlemeyeceğini değerlendirmek için tasarlandı.

ABD Ulusal Alerji ve Enfeksiyon Hastalıkları Enstitüsü tarafından yapılan açıklamada, tasarlanan mRNA-1273 aşısının, yapılan erken evre klinik çalışmalarda güvenli ve immünojenik olduğunun kanıtlandığı ve bu sonuçların faz 3 klinik çalışmanın yapılmasını desteklediği belirtildi. Dizayn edilen bu çalışma ile aşının COVID-19’u önleyip önlemeyeceği ve sağlayacağı korumanın ne kadar süreceğinin belirlenmesi hedefleniyor.

İlk tarama testi

ABD Gıda ve İlaç İdaresi (FDA), LabCorp’un COVID-19 RT-PCR tanı testinin kullanımı için iki ek durum/amaç açıkladı: COVID-19 belirtisi göstermeyen kişiler veya bir enfeksiyondan şüphelenmek için bir nedeni olmayan kişiler. Böylece kişilerin herhangi bir belirti göstermesini beklemeden daha geniş çerçevede tanı testinin uygulanması, belirtisi olmayan COVID-19 hastalarının erken teşhisine olanak sağlayarak salgının yayılmasının önüne geçme imkanı sağlayabilir. Ayrıca, FDA tarafından yapılan basın açıklamasında tanı testinin yapılması için açıklanan yeni yetkilendirmenin okulların ve iş yerlerinin yeniden açılmasına yardımcı olacak doğru bir adım olduğu belirtildi.

Diyabet ve hipertansiyon

Dünya genelinde hastaneye yatarak tedavi alan COVID-19 hastalarının verileri analiz edildiğinde, diyabet ve hipertansiyon gibi kronik hastalıkları olan kişilerin yoğun bakım ünitesine yatış ve yaşam kaybı oranlarının arttığı belirlendi. Hastaneye yatan 15.794 hastanın bilgileri ve Aralık ile Nisan ayı arasında yayınlanan 65 rapordan derlenen veriler, toplam hastaların %12’sinde diyabet ve %17’sinde hipertansiyon gözlendiğini ortaya koydu.

Çalışmada yer alan Dr. Fady Hannah-Shmouni verdiği röportajda, bazı kısıtlamalar olmasına rağmen yüksek tansiyon ve diyabet rahatsızlığı olan kişilerde COVID-19 görülme oranının arttığını gösterdiklerini belirtti. Araştırma sonuçları, diyabeti olan hastaların yoğun bakıma yatma oranlarının diyabeti olmayan kişilere kıyasla %96 daha fazla olduğunu, yaşam kayıplarının da 2,78 kat arttığını gösteriyor. Diğer yandan yüksek tansiyonu olan kişilerde yoğun bakıma olan ihtiyaç, yüksek tansiyonu olmayan kişilere göre 2,95 kat artarken, yaşam kaybı 2,39 kat daha fazladır.

Yeni bulgular “virüs, diyabet, yüksek tansiyon ve diğer risk faktörleri” arasında bir ilişki olduğunu göstermektedir. COVID-19, diyabet ve yüksek tansiyon arasındaki ilişkinin belirlenmesi, bu kronik rahatsızlığı olan kişilerin COVID-19 riskleri hakkında bilgilendirilmeleri, kan basıncı ve yüksek kan şekerini kontrol etmek için gerekli olan ilaç ve malzemelere yeterli erişimlerinin olması gerektiği anlamına gelmektedir.

Düşük D vitamini riski arttırıyor mu?

Yapılan bir çalışma, düşük plazma vitamin D düzeyinin COVID-19 enfeksiyonu ve hastaneye yatış için bağımsız bir risk faktörü olduğunu göstermektedir. Çalışma, COVID-19 ve D vitamini düzeyini belirlemek için kullanılan 25(OH)D düzeylerinin ölçümünün yapıldığı 14 bin hastayı kapsamaktadır.

Yapılan çalışmada COVID-19 için pozitif test sonucu olan kişilerin normal veya düşük D vitamini düzeylerinin olma şansı %50 civarında tespit edildi. Bu sonuçlar D vitamini ile COVID-19’a yakalanma riski, hastalığın gidişatı ile ilgili bilgi verme, hastaneye yatış riskini değerlendirme ve enfeksiyonun önlenmesinde rolünün olup olmadığını belirlemek için daha geniş kapsamda randomize bir çalışmanın yapılması gerektiğini göstermektedir.

COVID-19 sonrası gözlenen kalp hasarı

COVID-19 ile hastaneye kaldırılan hastalarda, özellikle kardiyovasküler hastalığı veya risk faktörleri olan hastalarda kalbin hasar alabileceğini dair kanıtlar, pandeminin ilk günlerinde açıkça gözlendi.

Klinisyenler, COVID-19’un kalbi olumsuz etkilediğini gözlemlemesine rağmen, “neden” bu hasara sebep olduğunu tam olarak belirleyemediler. Bu konuda en önemli soru SARS-CoV-2’nin doğrudan kalbe saldırıp saldırmadığıdır. 27 Temmuz tarihinde yayımlanan 2 yeni rapor, virüsün kalp kasını (miyokardiyum), kalp kası iltihabına (miyokardit) neden olmadan etkilediğini göstermektedir. Ayrıca, bazı iyileşmiş COVID-19 hastalarında, ileri yaşlarda kalp yetmezliğine sebep olabilecek, kalıcı miyokardiyal yaralanma ve iltihaplanmalar gözlendi.

Bir diğer çalışmada da benzer olarak COVID-19’u atlatan ve iyileşen hastalarda, ventriküler fonksiyon bozuklukları, büyüyen ventriküler kitle ve miyokardial iltihaplanma gözlendiği belirtildi. Başka bir çalışmada yaşam kaybı sonrasında incelenen 39 hastanın kalbinde, SARS-CoV-2 varlığı ve kalp kasında virüsün çoğaldığı saptandı. Yapılan ilk çalışmalar COVID-19’un kalpte hasara neden olduğunu kanıtlasa da uzun vadede etkilerini öğrenmek için daha çok çalışmaya ihtiyaç vardır.

COVID-19 saç kaybına mı neden oluyor?

COVID-19’dan iyileşen bazı hastalarda hiç beklenmedik uzun süreli bir etki gözlendi: saç dökülmesi. Akut enfeksiyondan haftalar hatta aylar sonra telojen effluvium tipi saç dökülmesi rapor edildi. Bu saç dökülmesi geçici olmakla birlikte fiziksel veya duygusal stres, yüksek ateş, hastalık veya kilo kaybından kaynaklanmaktadır. Tüm bu faktörler aynı zamanda COVID-19 için de bildirilmektedir. Stres, saç dökülme nedenlerinin yaklaşık %50’sini oluşturmakla birlikte, neden bazı COVID-19 hastalarında saç dökülmesinin görüldüğü tam olarak açıklanamamaktadır.

Sonuç

Yapılan yeni çalışmalar COVID-19 pandemisi hakkında daha çok bilgi sahibi olmamızı sağlamaktadır. Bu süreçte el hijyenine dikkat ederek, sosyal mesafemizi koruyarak ve gerekli durumlarda ev içinde de dahil olmak üzere maske takmaya özen göstererek, kendimiz ve sevdiklerimizi koruyabiliriz.

*