Günümüzde tıp dünyasında gerçekleşen bilimsel araştırmaların neredeyse yarısı kanser alanındadır. Bu araştırmalar sayesinde kanserde kullanılabilecek başta yeni ilaçlar olmak üzere, birçok yeni teknik de üretilir. Sağlık alanındaki araştırmalar genellikle uzun süre alan ve maliyetli araştırmalardır. Bu nedenle piyasaya sürülen bir ilacın arkasında çoğunlukla onlarca yıl süren araştırmalar ve milyarlarca dolar yükünde finans gerekir. Bununla birlikte kanser ilaçlarının 100 yıldan daha genç bir tarihi vardır.

Kanserin tarihi insanlık tarihinden bile eski olsa da tedavisi için yapılan araştırmalar 20.yy’dan itibaren hız kazanmıştır. Fakat 20.yy’da yaşanan Dünya Savaşları nedeniyle o dönemki araştırmalar bütçe almakta zorlanıyor ve çoğu araştırma yarıda kalıyordu. O dönemki yatırımcılar kanser araştırmalarına yatırım yapmaktansa tüberküloz gibi bulaşıcı hastalıkların araştırmalarına yatırım yapıyorlardı. Bu dönemde sağlık alanında gerçekleşen en önemli buluşlardan birini Sidney Farber gerçekleştirmiştir.

Sidney Farber Amerikalı bir pediatri patoloğuydu. Farber 1903’te 14 çocuklu bir ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldi. Başarılı olmanın zorunlu olduğu baskıcı bir ailede yetişti.ABD’de doğduğu halde, 1920’lerde Yahudi çocuklarının ABD’de tıp eğitimine kabul edilmeleri zordu ve iyi derecede Almanca bildiği için Heidelberg ve Freiburg Tıp Fakültesi’nde doktorluk eğitimine başladı. Çok iyi derece yapması üzerine Farber ikinci yılında Harvard’dan kabul aldı ve tıp eğitimine orada devam etti. 1927’de tıp fakültesini ve 1929’da çocuk patolojisinde uzmanlığını tamamladı.

Farber’ın hayali bir kanseri durduracak veya geriletecek bir keşif yapmaktı.Farber araştırma yapmak için belki de o dönemdeki en ölümcül olan kanser türlerinden çocukluk çağı lösemisini seçti. Bu seçimindeki en büyük etmen löseminin ölçülebilir olmasıydı. 20.yy’da bilgisayarlı tomografi (BT) ve manyetik rezonans görüntüleme (MRI) olmadığı için solid (katı) kanserlerinde meydana gelen boyut değişikliklerini incelemek çok zordu. Fakat lösemide meydana gelen değişiklikleri incelemek için kan veya kemik iliği örnekleri yeterliydi.

Farber uzun bir süre çeşitli kimyasallarla deneyler yaptı. O dönemde hematoloji alanında çalışan önemli bir diğer bilim insanı George Minot’tur. Farber kan konusundaki bir çok şeyi Minot’tan öğrenmiştir. Minot 1920’li yıllarda pernisiyöz anemi (bir çeşit kansızlık) hakkında çalışıyordu. Sık görülen anemi, demir eksikliğinden kaynaklanırken daha ender bir tür olan pernisiyöz anemi, demir eksikliğinden kaynaklanmıyordu. Minot ve ekibi yaptığı çalışmalar sonucu 1926’da hastalığın nedenini bulmuştu. B12 eksikliğinden kaynaklanan pernisiyöz anemi 1934’te Minot ve 2 meslektaşına Nobel Ödülü kazandırmıştır.

1928 yılında Lucy Wills adındaki bir bilim insanı anemi türlerini incelemek için Mumbai’ye gitti. Mumbai’de gördüğü bir anemi türü ne kendi karışımlarıyla ne de B12 vitaminiyle tedavi ediliyordu. Fakat marmite adı verilen mayamsı bir sos anemiyi tedavi etmişti. Wills marmite içindeki aktif kimyasal metaboliti belirleyemedi ve bu yüzden ona “Wills etkeni” dedi. Daha sonraki araştırmalarda anlaşıldı ki Wills etkeni aslında Folik asit (folat) adlı B9 vitamini idi.

Farber bu buluşu öğrendikten sonra deneylerini folatlar üzerinde yapmaya başladı. Fakat folatlar kanseri durdurmak yerine ilerleyişlerini hızlandırıp ölümleri arttırıyordu. Bu durumdan sonra Farber’ın aklına antifolat düşüncesi yerleşmişti. Farber’ın düşüncesine göre akyuvar (beyaz kan hücresi) gelişimini engelleyen bir kimyasal (antifolat) lösemiyi durdurabilirdi. Farber bu konuda kimyager arkadaşı Yellapragada SubboRow’dan yardım istedi. SubbaRow’dan gelen cevap olumluydu ve 1947 yılının sonunda Farber’ın eline ilk antifolat paketi ulaştı.

sidney farber

1947 yılında Robert Sandler adında 11 yaşındaki bir çocuk Farber’a hasta olarak geldi. Robert’in bir de Elliott adında ikizi vardı. Robert’te yüksek ateş, bitkinlik ve şişmiş bir dalak vardı, bunun yanında ten rengi de iyice beyazlamıştı. Fakat ikizi sağlıklı durumdaydı. Yapılan testler sonucu Robert’e lösemi teşhisi kondu. Durumu gün geçtikçe kötüleşiyordu. Bunun üzerine Farber ilk olarak antifolatlardan ilki olan pteroyilaspartik asit (PAA) verdi ama Robert’te bir değişiklik olmadı. Bunun yerine SubbaRow’dan gelen aminoprotein adı verilen yapıca PAA’dan biraz farklı olan yeni bir antifolat geldi ve Robert’te verildi. Bunun sonucu Robert’teki kötüleşme sona ermiş ve iyileşme süreci başlamıştı. Gün geçtikçe iyileşen Robert 1 yıl sonra (1948) eski haline dönmüştü. En sonunda Farber kanser karşıtı bir ilacın işe yaradığını göstermiş ve günümüzde kanser tedavisinde önemli bir yeri olan kemoterapinin temelini atmıştı. Farber daha sonra kanser karşıtı ilaçların gelişmelerine yol açan çalışmaları için günümüzde kemoterapinin babası olarak kabul edilir.

Farber, son derece titiz bir bilim insanıydı ve laboratuvarının düzenli olmasıyla tanınırdı. Farber kariyeri boyunca 270'den fazla kitap ve pediatrik patoloji, otopsi ve tıp tarihi üzerine araştırma yazıları yayımladı. 1937'de tanımladığı otopsi yöntemleri – Postmortem Muayenesi başlıklı kitaplarına ilişkin klasik referanslar – günümüzde dahi kullanılmaktadır. 30 Mart 1973'te, 69 yaşındayken Sidney Farber, ofisinde çalışırken kalp krizinden vefat etti…

Folat suda çözünen B vitaminlerinden (B9 vitaminin bir formudur) biridir. İsim olarak folik asitle birbirlerinin yerine kullanılsa da folat besinlerde doğal olarak bulunurken folik asit sentetik olarak üretilen bir folat türevidir. Folat özellikle yeşil yapraklı sebzeler, tahıl ürünleri, yumurta, baklagil ve meyvelerde bulunur. DNA ve RNA sentezinden kırmızı ve beyaz hücrelerin üretimine kadar birçok yerde görev alır.

Yeterince folat tüketilmesi özellikle hamilelik, bebeklik ve ergenlik dönemlerinde çok önemlidir. Folatın doğumda anomali gelişme riskini düşürmesi, nöral tüp defektlerini koruyucu rol üstlenmesi, kalp sağlığını koruması gibi faydaları vardır, eksikliğinde ise anemi görülebilir. Folat aynı zamanda hücre bölünmesinde görev alırken DNA değişikliklerini de önler. Kanserde de etkileri oldukça iyi araştırılmış moleküllerden biridir. Özellikle vücutta bir kanser varsa aşırı folat alımı, kanserin büyümesini hızlandırabilir. Böyle sonuçlar almamak için doğru miktarda folat tüketilmeli ve dengeli beslenmelidir. Folatlar hücre çoğalması için gerekli olduğu için, antifolat ilaçlar yaygın kullanılan kemoeterapi ajanlarıdır. Metotreksat ve pemetrekset, kanserde en yaygın kullanılan antifolatlardır. Antifolat ilaçlar hücrede folat sinyalleşmesini bozarlar. Böylece kanserin büyümesini engellerler. Antifolatlar DNA ve RNA sentezinde S evresinde etki eder ve bu evrede sitotoksiktirler (hücrelerin ölümüne neden olan). Bu nedenle kanser gibi hızlı bölünen hücrelerde daha fazla etki gösterirler ve yine bu nedenle saç dökülmesi gibi yan etkiler görülebilir. Antifolatlara karşı gelişen kemoterapi direnci için yeni antikanser ajanların geliştirilme çalışmaları devam etmektedir.