Meme kanseri kadınlar arasında en yaygın görülen kanser türüdür ve bu hastalık için birçok risk faktörü belirlenmiştir: yaş, kalıtsal geçiş, geç menopoz yaşı (55 yaşından büyük menopoz olma durumu), cinsiyet, yaşam tarzı ve beslenme gibi. Yapılan çalışmalara göre doğru beslenme ve yaşam tarzı ile kalıtsal geçişli kanserlerde bile kanserin ortaya çıkma ihtimali azaltılabilir (epigenetik ve kanser konusu). Beslenme, birçok kanser türünde olduğu gibi meme kanserinde de önemli yer tutmaktadır ve kötü beslenmenin bir sonucu olan obezitenin hastalığın oluşumunu kolaylaştırdığı gibi meme kanserine yakalanan bireylerde de sağ kalım oranlarını azalttığı bilinmektedir. Bundan ötürü doğru bir beslenme düzeniyle bireylerin günlük aldığı enerji, tüketilen besinlerin sıklığı ve türü önem taşımaktadır.

Vücut – Beden Kitle İndeksi (BMI)

Beden kitle indeksi meme kanseri fazla kilo obezite zayıflama

Özellikle östrojene bağımlı meme kanserinde yağ dokusunu azaltabilmek için tanı almış fazla kilolu ya da obez bireylerin diğer kanser türlerinden farklı olarak normal kilolarına gelmesi sağlanmalıdır. Fakat kanser tanısı almış bireylerde genellikle kemoterapi yan etkileri (iştahsızlık, bulantı, kusma vb.) veya vücuttaki katabolizma sonucu yeterli besin alamama durumu varsa ona göre hareket edilmelidir. Hastanın önceki kilosu, ne kadar süredir fazla kilolu olduğu özellikle belirlenmelidir. Çünkü yumurtalıklardan salınan seks/cinsiyet hormonlarının kanda yüksek düzeyde bulunması meme kanseri açısından risk faktörüdür.

Yağ tüketimi

yağ tüketimi kanser ilişkisi

Beslenmede vücuda alınan trans yağ asitleri, doymuş ve doymamış yağ asitleri arasındaki oranın dengesiz oluşu, omega-6 (soya, mısır özü ve ayçiçek yağı) ve omega-3 (somon, hamsi, uskumru vb balık türleri, keten tohumu, kanola yağı, ceviz) arasındaki dengenin düzensiz oluşu hücre zar akıcılığını değiştirmektedir.

Fazla kilo ve obezitenin meme kanseri riskini artırma mekanizması

Trans yağ asitleri hücre zarında uzun zincirli yağ asitlerini kısa zincirli yağ asitlerine çevirdiği için insülin reseptörleri miktarı değiştirerek insülin duyarsızlığına (insülin direnci / prediyabet / diyabet öncesi dönem) neden olmaktadır. Bireylerdeki obeziteye bağlı gelişen insülin direnci cinsiyet hormonu bağlayıcı globülinlerin azalmasına ve dolayısı ile dolaşımdaki androjen ve östrojenlerin artışına yol açarak meme kanseri için dolaylı yoldan risk oluşturmaktadır. Bazı çalışmalarda yağ tüketiminin fazla olmasının kanser tüketimiyle ilişkisi saptanamamış olsa da, bazı çalışmalarda yağdan zengin diyetin meme kanseri riskini arttırdığı görülmüştür. Günlük alınan yağ tüketimi miktarı toplam enerjinin %30’unu geçmemelidir. Sağlıklı yağlar beslenmede tercih edilmelidir. Doymuş yağ tüketimi günlük %10’u geçmemelidir. Tekli doymamış ve çoklu doymamış yağların tüketimi ise sırasıyla %15-%10 olarak önerilmektedir. Vücuda alınan yağ oranını azaltabilmek için süt ve süt ürünlerinin tüketiminde az yağlı olanların tercih edilmelidir, yemeklerde trans yağ oluşumuna neden olduğu için kızartmalardan sakınılmalı; vitamin ve mineral kaybının olmayacağı sağlıklı pişirme yöntemlerinden yararlanılmalıdır. Yemek pişirilirken fazla yağ koymaktan kaçınılmalıdır; 1 kg sebze yemeği için 2-3 yemek kaşığı yağ ilave edilmelidir. Etlerdeki görünür yağlar temizlenmeli ve et yemekleri pişirilirken dışarıdan yağ eklenmemelidir.

Protein tüketimi

Proteinler bitkisel ve hayvansal kaynaklı proteinler olmak üzere ikiye ayrılmaktadırlar. Tek tek inceleyecek olursak;

Et tüketimi

kırmızı et ve işlenmiş et tüketimi kanser ilişkisi

İşlenmiş- kırmızı et (salam, sosis, sucuk vb.) tüketiminin kanser oluşumunu artırdığı çalışmalarca kanıtlanmıştır. Kırmızı etin işlenmesi ve pişirilme yöntemi et de karsinojenik (kanser yapıcı potansiyel) etkiye neden olan heterosiklik aminlerin oluşumuna neden olmaktadır. Yani pişirme yöntemi, sıcaklık ve süresi heterosiklik aminlerin oluşması için doğru uygulanmadığında risk faktörleridir. Mangalda et pişirmenin kanserle ilişkisi adlı yazımıza da bakmak isteyebilirsiniz Dünyada kırmızı et tüketiminin “fazla” olduğu bölgelerde (Kuzey Amerika ve Batı Avrupa) belli kanserlerin (örneğin kalın bağırsak) sıklığının daha fazla olması dikkat çekicidir. Et tüketiminin artmasıyla birlikte doymuş yağ tüketiminin et de fazla olduğu düşünülmelidir. Besin değeri açısından da önemli bir gıda olan kırmızı etin belli ölçülerde tüketilmesini öneriyoruz.

Süt ve süt ürünlerinin tüketimi

süt ve süt ürünleri tüketimi kanser ilişkisi

Süt ve süt ürünleri iyi bir kalsiyum ve D vitamini kaynağıdır. Yağ asitleri, CLA (konjuge linoleik asit), östrojen, kazein, whey protein, sifingolipidler CA, D vitamini içermesi nedeniyle değerli besin ürünleridir. Süt ve süt ürünlerinin tüketiminin meme kanseri ile ilişkisi araştırılması için; 52,062 kadın 12 yıl süren bir çalışmada takip edilmiş ve süt ve süt ürünlerinin tüketiminin meme kanseri ile bir ilişkisi saptanmamıştır. Süt hakkında en tartışmalı konulardan biri ise süt tüketimiyle vücudumuza alınan östrojen hormonu seviyelerindeki artışa bağlı meme kanseri riski oluşturabileceği düşüncesidir. Bu konuyla ilgili yapılan bir çalışmanın sonucuna göre her ikisi arasında anlamlı bir sonuç çıkarılamamıştır. Sütle ilgili diğer bir konuda içeriğinde bulunan laktozun kanserle ilişkilendirilmesidir. Laktoz sindirilirken kalsiyumun bağırsaklardan emilimini arttırmaktadır. Kan şekerini de yavaş yükseltmesi bir avantajdır. Yapılan bir çalışmada düşük yağlı süt ve süt ürünleri tüketiminin kansere karşı koruyucu olduğuna dair sonuçlar sunulmuştur. Sağlık açısından süt ve süt ürünlerinin günde 2-3 porsiyon az yağlı veya yağsız tüketilmesi önerilmektedir. Ayrıca son zamanlarda sütün yetişkin içeceği olup olmadığı veya yetişkinlerin sütü içerdiği laktoz nedeniyle sindirip sindiremediğine dair sorular almaktayız. Laktozu sindiren enzimi kodlayan lac geni hepimizde var ve yaşam boyu aktif haldedir. Yani yetişkinler sütü sindirebilmektedir. Hatta laktozu sindiren laktaz enzimi, süt tüketimiyle alakası bile olmadan “constitutive” yani sürekli az miktarda olsa aktif hale geliyor. Gelelim şu “yetişkinler sütü sindiremiyor” konusuna: Bunun tek bilimsel tarafı belli genlerinde variant (tek nükleotid değişiklikleri) taşıyan kişilerdir. Bu kişilerde bazen genin tek bir alleli çalışmaz böylece laktaz enzimi az çalışır ve laktoz intoleransı dediğimiz durum ortaya çıkabilir. Genelde Finlandiya ve Norveç gibi Kuzey Avrupa ülkelerinde variantlar fazladır.

Fitoöstrojenler

fitoöstrojenler soya tüketimi meme kanseri ilişkisi

Bitkisel östrojen olarak bilinen fitoöstrojenler, soya ve benzeri besinlerde daha yoğun bulunmaktadır. Kurubaklagillerde de bulunsa da en çok soya ürünlerinde mevcuttur. Bazı türleri vücuda alındığında östrojen hormonunun reseptörü ile etkileşime girerek; östrojenin gösterdiği etkinin üçte birini göstermektedir. Yapılan bazı çalışmalarda meme dokusunda vaskülarizasyonu (damarlaşma) önlediği için meme kanserinden koruduğu bildirilmiştir. Keten tohumu da içerdiği lignan ile fitoöstrojenik etki göstermektedir, fakat yüksek miktarlarda tüketiminin östrojen miktarını arttırarak kanser riskini yükselttiği çalışmalarca ortaya atılmıştır.

Diyet lifi

Yulaf arpa buğday mısır pirinç gibi işlenmemiş tam tahıllar

Yulaf, arpa, buğday, mısır, pirinç gibi işlenmemiş tam tahıllar; kompleks karbonhidrat, vitamin, mineral ve sağlıklı lif içermektedir. Diyet lifinin uygun miktarlarda (günlük 25-30 gr) düzenli tüketimi östrojen düzeyini azalttığı ve aynı zamanda ince bağırsaktan östrojenin geri emilimini de elimine ettiği için meme kanseri riskini de azaltmaktadır. 1 tabak kurubaklagil yemeği + salatalar + 1-2 porsiyon meyve tüketimi ile günlük lif miktarını karşılayabiliriz.

Karbonhidratlar ve şeker tüketimi

Sekerli karbonhisratlı beslenme kanser ilişkisi

Günlük alınan enerjinin yarısından fazlasının karbonhidratlardan oluşması vücutta salgılanan insülin miktarını arttırdığı için meme kanseri riskini arttırabileceğine dair çalışmalar mevcuttur. Vücutta artan insülin miktarı insülin benzeri büyüme faktörü (IGF) ve östrojen ve androjen gibi cinsiyet hormonlarının kanda artışına neden olduğu için kanserle ilişkisi olduğu düşünülmektedir. Yapılan birçok çalışmayla kanıtlanmasına rağmen ileriye yönelik çalışmalar gerekmektedir. Bu yüzden tükettiğimiz karbonhidratlar kompleks yapıda ve glisemik indeksi düşük olmalı, fazla insülin salınımına neden olmamalıdır. Ayrıca basit yapıda olan karbonhidratlar (bisküvi, pasta, beyaz ekmek, şeker, beyaz un mamulleri, şekerlemeler ve işlenmiş gıdalar.) kısa sürede sindirildiği ve açlık krizlerine neden oldukları için fazla karbonhidrat alımına yöneltmektedir. Kompleks karbonhidratlar tüketebilmek için; esmer undan yapılan ekmekleri tercih edin, kurubaklagilleri beslenme planınızda mutlaka bulundurun, ara öğünlerde mısır şurubu içeren işlenmiş gıdalar yerine meyve tüketimini tercih edin. Burada dikkat edilmesi gereken önemli nokta “şeker tüketimi kansere neden olur” yanılgısına düşmemektir. Aşırı şeker tüketimi fazla kilo ve obeziteye, ve bu durumlarla ilgili metabolik-genomik değişikliklere neden olarak kanser riskini artırmaktadır.

Meyve ve Sebze

meyve ve sebze tüketimi ve kanser ilişkisi

Meyve ve sebzeler içerdikleri birçok besin öğesi, dengeli gıda yapısı (karbonhidrat, yağ ve protein dengesi) ve yoğun diyet lifi içermeleri sayesinde sağlıklı beslenmenin en önemli öğeleridir. 3000 menopozlu kadın arasında yapılan çalışmada sebze tüketimin çok olduğu grupta %37 daha az meme kanseri görüldüğü ortaya çıkarılmıştır. Dünya Sağlık Örgütünün önerdiği sebze ve meyve tüketimi günde 5 porsiyon kadardır.