Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kanser tedavisi, bu hastalığı yöneten hekimler için son derece zorlayıcı deneyimleri beraberinde getirir. Onkoloji çok hızlı değişen ve gelişen bir alandır. Bu süreçte hasta ve hasta yakınları ise hem psikolojik hem de sosyal olarak çöküntü içine girerler. Hekimlerin hastayı doğru yönetme stresi, hızlı bilimsel değişimi takip etme ve ayak uydurma gerekliliği, yeni ilaçların onay süreçlerinin takibi, çok sayıda yasal prosedürü yerine getirme zorunluluğu, tüm bunların yanında hekimin ailesi, yaşamı, yaşamdan beklentileri… Bu karmaşalar ile dolu kaotik süreci en doğru şekilde yönetmesini beklemek, onkoloji pratiğini sürdürmekte olan hekimi tükenmişlik hissine sürükleyebilmektedir.

Kanser olan hastaların doğal olarak hekimlerinden ciddi beklentileri vardır. Hastalara göre hekimler, kendilerine en iyi ve vicdani şekilde yaklaşmalı, dünyada var olan en iyi tedavileri onlar için araştırmalı ve sunmalıdır. Bu beklentinin hekime olan yansımaları ise çok ağırdır. Tedavinin yönetimini üstlenen hekim en güncel, doğru bilgilere ulaşarak kendini yenilemeli, tıbbi ve yasal süreçleri aşarak hastayı en iyi tedavilerle buluşturmalıdır. Bu durum hekim adına gerçekten büyük fedakarlıklar ister. Ancak unutulmaması gereken en önemli nokta, onkologların da insan olduğudur. Düşünün, birlikte uzun zaman hatta yıllar geçirdiğiniz hastalarınızı sevmeye, ailenizden biri gibi hissetmeye başlarsınız. Tam olarak hasta da aslında böyle ister. Hayatında çok sayıda hastayı bu şekilde vicdani yöneten hekimler, gün gelir bazı güçlükler yaşarlar. Gerek ailelerine ayırdıkları zamanın azlığı, gerekse yürüttükleri işin duygusal boyutu ve ulaşmaya çalıştıkları bilginin güçlüğü son derece zorlayıcı olabilmektedir. Bunların sonucunda hekimler strese girerler. Bu stresin tıbbi ifadesi tükenmişlik sendromudur. Dünyada var olan tüm onkoloji kliniklerinde ve onkologların yaşamında benzer süreçler işler. Amerika’da yakın zamanda yapılan bir çalışmada, onkologların %45’inin çeşitli derecelerde tükenmişlik sendromu yaşadığını ortaya koymuştur.

ESMO 2015 Kongresi'nde bu konuda yapılan 2 çalışmanın sonuçları tartışılmıştır. Bunlardan ilki 2998 Amerikalı onkoloğun katıldığı bir çalışmadır. Haftada ortalama 57 saat çalıştıklarını ve 52 hasta gördüklerini belirten onkologların %45’inde, çeşitli derecelerde tükenmişlik sendromu bulguları saptanmıştır (kaynak 1). Diğer çalışma ise Avrupalı genç onkologlar arasında gerçekleştirilmiştir ve görülmüştür ki genç onkologlarda tükenmişlik oranı daha yüksektir. Öyle ki Avrupa’da çalışan genç onkologların %75’inin tükenmişlik sendromuna dair çeşitli bulgular gösterdiği bildirilmiştir (2).

Ancak bizim tahminlerimize göre hasta sayısının daha yoğun olması, tıbbi süreçlerin ve yasal prosedürlerin fazlalığı, yardımcı personel sayısının azlığı ve eğitim yetersizliğinin yanında birçok açığın hekimler tarafından kapatılmasının beklenmesi gibi problemle boğuşan Türk hekimlerinde tükenmişlik sorunu, Amerika ve Avrupa’dan daha fazla yaşanmaktadır.

Hastalar, Kendileri İçin En Üst Düzeyde Çaba İstedikleri Hekimleri İçin Neler Yapabilirler?

Doğal olarak hastalar hekimlerine güven duymak ister, günümüz koşullarında hekimler de hastalara güven duymak isterler. Bu nedenle de eleştirirken, eksiklikler ve yanlışları ifade ederken hekimlerin de aile bireylerinin, hatta kendilerinin kanser hastalığına yakalanabilen, duyguları olan insanlar olduklarını unutmamamız gerekir. Hekimleri olumlu şeylerle takdir etmeli, gerektiğinde teşekkür etmeliyiz. Gerek iş yoğunluğunun, gerek randevu bekleme sürelerindeki uzunluğun, hekimlerin elinde olmayan durumlar olduğunu bilmeliyiz. Ayrıca şunu bilmeliyiz ki, kanserde her zaman hastanın yaşamını kurtarmak mümkün olmayabilir. Bazen kalan yaşam süresini iyi yönetmek, son yolculuğun ağrısız, acısız ve insana yakışır bir şekilde geçmesini sağlamak da çok kıymetlidir. Zorlu takip ve tedavi sürecinizin en iyi şekilde yönetilmesinde sizlere rehberlik eden hekimlerinizi anlayabilir, takdir edebilir, güven duygunuzu hissettirebilir ve yüreğinizi onlarla daha açık bir şekilde paylaşabilirsiniz.

Yapılan Çalışmalarda Tükenmişlik Oranlarının %60-70’lerde Seyrettiği ve Özellikle Genç Onkologlarda bu Durumun Daha Ön Planda Olduğu Görülüyor

Ülkemizdeki tıbbi onkolojinin geçmişi ve olgunlaşma süreci 20-30 yıla dayanmaktadır. Bu sürecin sonunda neredeyse 500'den fazla tıbbi onkoloğun olduğu ve çoğunun da genç olduğunu düşünürsek, sizlerin onlara ihtiyacınız olduğu kadar, onların da sizinle dayanışma içinde olmaya ihtiyaç duyduğunu unutmamalısınız.

Biz tıbbi onkologları tükenmişlik sendromundan koruyan en önemli şey insanı sevme, elde edilen başarı ile onore olma, yaptığın işten haz alma ve olumlu geri bildirimlerdir. İşte bu nedenlerle, hekimlerin sizlere olan desteğini arttırabilmeleri için tükenmişlik sendromundan mümkün olduğunca uzak kalmaları gerekir.

Şunu açıklıkla söylemeliyim ki, son derece yoğun çalışan bir hekim olarak beni tükenmişlikten koruyan en önemli şeyler siz hastalarımdan aldığım olumlu geri bildirimler, sıcacık kalbinizle benimle paylaştıklarınız ve ailemin bana gösterdiği anlayış ve destektir.

Ülkemizdeki tüm onkologlar adına sizlere böylesine zorlu bir yolculukta eşlik eden hekimlerinizi anlamaya ve işbirliğine davet ediyorum.