Kanser öncesi ve sonrası için BİR TEDAVİ OLARAK EGZERSİZ
Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) göre fiziksel aktivite, iskelet kasları tarafından gerçekleştirilen enerji harcanan her türlü hareket olarak tanımlanırken; egzersiz ise planlı amaçlı tekrarlayan hareketlerden oluşan fiziksel aktivitenin alt grubu olarak tanımlanmaktadır.
Düzenli yapılan egzersizden yaş, cinsiyet ve fiziksel kapasiteden bağımsız olarak herkes fayda görmektedir. Kısaca bahsedecek olursak egzersizin; kilo kontrolü sağlaması, immün/bağışıklık sistemi güçlendirmesi, psikolojik olarak rahatlatması, stres seviyesini azaltması, kasları güçlendirmesi, uyku kalitesini ve gün içinde verimliliği artırmasının yanında obezite, metabolik sendrom, şeker hastalığı, yüksek tansiyon, anksiyete bozukluğu ve birçok kanser türüne karşı koruyucu etkisi ve tedavide etkinliği bulunmaktadır.
Bu haliyle bir tedavi / terapi olarak adlandırılabilecek egzersiz, yüksek tansiyon, obezite gibi birçok kronik hastalıkta ilk tedavi seçeneği olarak sunulmasına karşın çok sayıda uluslararası kuruluşun yaptığı çalışmalarda önemli kanıtlar ortaya koyulmasına rağmen kanserden korunma ve teşhis sonrası tedavide standart tedavinin parçası olarak henüz kullanılmamaktadır.
Bunun nedeni olarak genel kanser tedavisinin olmayıp her alt türün kendine özgü tedavi planının olması, egzersizin kanserin alt türlerine etkilerini gösteren geniş bir çalışma yapılamaması bunlara bağlı olarak geri ödeme kapsamında olmaması olarak görülebilir.
Fiziksel Aktivite Kılavuz Komitesi fiziksel aktivitenin kolon, meme, böbrek, rahim, mesane, özofagus (yemek borusu) ve mide kanserine yakalanma riskini azalttığını gösteren güçlü kanıtlar paylaşmıştır.
>> MEVCUT BİLİMSEL KANITLAR |
Gözlemsel veriler, daha yüksek fiziksel aktivite seviyeleri ile kolon, meme, böbrek, endometriyal, mesane, özofagus (adenokarsinom), gastrik (kardiya) ve akciğer dahil olmak üzere birçok kanser riski arasında bir ilişkiyi destekler. |
Gözlemsel veriler, artmış teşhis sonrası fiziksel aktivite ile meme, kolon ve prostat kanserleri için hastalığa özgü daha düşük mortalite (ölüm oranı) arasındaki ilişkiyi desteklemektedir. |
|
Sınırlı klinik öncesi veriler, sıçangil veya insan kanser modellerinde egzersizin antitümör aktivitesini destekler. |
|
Randomize klinik çalışmalardan elde edilen veriler, hasta popülasyonlarında rapor edilen sonuçlar ve semptom kontrolü uç noktaları üzerinde egzersizin faydasını destekler. |
|
>> KISITLILIKLAR |
Fiziksel aktivitenin, gözlemsel çalışmalarda yalnızca bir zaman noktasında kişinin kendi beyanına dayanarak değerlendirilmesi. |
Birincil kanser riskindeki veya kansere bağlı mortalitede azalmayla ilişkili çok çeşitli fiziksel aktivite veya egzersiz “dozları” |
|
Biyolojik aktivite (örn., tümör veya tümör mikro ortamı üzerindeki etkiler) bilinmiyor |
|
Yanıt öngörücüleri (örn. klinikopatolojik özellikler, tümör alt tipi ve genomik imzalar) bilinmiyor |
|
>> GELECEKTEKİ YÖNELİMLER |
İlgili hayvan modellerinde doku ve tümör belirteçlerinin modülasyonunu gösteren preklinik veya “ko-klinik” test |
Doz bulmaya (doz artırma) dair erken klinik çalışmalarının yapılması; hedef popülasyonda ve ortamda uygulanabilir egzersiz dozlarını tanımlamak (yani faz 1a) |
|
Tanımlanan uygulanabilir egzersiz dozlarının biyolojik aktivitesini incelemek için ilgili bilim çalışmaları |
|
Güvenlik ve doz genişleme (faz 1b) testlerinde fizibilitenin doğrulanması ve ön antitümör etkinliğinin değerlendirilmesi |
Yaptığı çalışmalarda tiroid ve rektum kanserlerinde risk ile ilişkisinin olmadığı saptayan komite ayrıca yüksek miktarda yapılan fiziksel egzersizin meme, kolon ve prostat kanserine bağlı ölümleri azalttığını göstermiştir.
Nkondjack ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada BRCA 1/2 mutasyonu taşıyıcılarında meme kanserine yakalanma riski açısından egzersizin faydasının olmadığı; King ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada ise BRCA 1 taşıyıcısı bireylerde yumurtalık kanseri gelişme riskinin %54 azaldığı, BRCA 2 taşıyıcılarında ise %23 azaldığı saptanmıştır.
Yapılan 53 çalışmalık bir metaanalize göre: 35 çalışma sonucuna göre düzenli ve etkin yapılan fiziksel egzersizin kanser progresyonunu (gelişmesini, ilerlemesini) azalttığını göstermiştir.
Bunların dışında fareler üzerinde yapılan kapsamlı ve daha sistematik çalışmaların çoğunda fiziksel aktivite veya egzersizin anti-kanser özelliği görülmüştür.
Gözlemsel çalışmalarda egzersizin olumlu etkisi görülürken, egzersizin tümör mikroçevresine etkisi hakkında elimizde bazı bilgiler bulunsa da net olarak klinik çalışmalar ile henüz gösterilmemiştir. Örneğin yaklaşık 12 ay boyunca haftada 360 dakika yapılan egzersizin erkeklerde pro-apopitotik protein olan Bax expresyonunu artırdığını, kadınlarda ise özellikle kolonda azalttığı gözlenmiştir.
Başka bir çalışmada ise egzersizin bazı biyokimyasal belirteçler üzerine etkisi araştırılmıştır. Çeşitli sürelerde (150 veya 300 dakika) ve uzunlukta (6-12 ay) egzersizin cinsiyet steroidleri, büyüme hormonları, inflamatuvar sitokinler ve DNA hasar ve tamir faktörleri üzerine etkisi araştırılmış fakat sonuçlar tutarsızlık göstermekte ve burada gözlenen değişiklikleri klinik bir öneme sahip olup olmadığı da net değildir.
Uluslararası 2 büyük çalışma ile evre 2 ve evre 3 kolon kanseri ve metastatik prostat kanseri üzerine egzersiz terapisinin etkisi ve etkinliğini ile mikroçevreye etkisi araştırılmaktadır. Bunların yanında diyet ve egzersiz terapisi çeşitli kanser grupları üzerine etkinliğini araştıran çalışmada devam etmektedir.
Çalışma sonuçlarına göre aynı tür egzersizin aynı miktarları farklı bireylerde farklı etkiler gösterebilmektedir. Her bireyin bazal metabolizma hızı, maksimum metabolizma hızı ve fiziksel kapasitesi aynı değildir. Bu nedenle yapılan çalışmalarda egzersiz süresi ve miktarı geniş aralıklarla belirlenmiştir. Örneğin yapılan bir çalışmada haftada orta şiddette yapılan 120-360 dakikalık egzersiz veya yüksek şiddette yapılan 75-230 dakikalık egzersizlerin meme kanseri riskini önemli derece azalttığını göstermektedir. Aynı şekilde meme kanserli hastalarda kansere bağlı ölüm riskini azalttığı egzersiz miktarının 120-250 dakika orta şiddette, 75-150 dakika yüksek şiddette egzersiz olduğu gözlenmiştir.
Kanser gelişiminin genetik ve çevresel faktörler etkisi altında olduğu bilinmektedir. Egzersizin kanser üzerine etkisi ise tümör boyutu, reseptör pozitifliği veya negatifliği (örneğin meme kanserinde östrojen reseptörü gibi) bazı genlerin düzeyleri (p27 gibi), kişinin immun yanıt düzeyi (CD3+ hücre yoğunluğu gibi) etkilemektedir. Buradan hareketle egzersiz terapisinin başarısı bireyin yaşı, cinsiyeti, fiziksel kapasitesi, tümörün boyutu, alt tipleri gibi faktörlere bağlıdır.
Maalesef dünyada en az spor-egzersiz yapan ülkelerin başında gelmekteyiz
Ülkemizde kronik hastalıklara etkilerine bakacak olursak; koroner kalp hastalıklarının %9.3'ünden, tip 2 diyabetin %11.3'ünden, meme kanserinin %16.3'ünden, kolan kanserinin %16.6'sından ve tüm nedenlere bağlı ölümlerin %15'inden fiziksel inaktivite sorumludur. Bu değerlerle ülkemiz Malta ve Sırbistan'dan sonra Avrupa'da fiziksel inaktiviteye bağlı hastalıklarda 3. sırada bulunmaktadır.
Sonuç
Egzersiz terapisi, etkinlik maliyet ve yan etki bakımından umut vaat eden bir yöntem olarak gözükmektedir. Direk etkisinin yanı sıra kalp krizi, yüksek tansiyon, damar tıkanıklığı, obezite gibi hastalıklara yakalanma ve bunlara bağlı ölümlerde ciddi azalma sağlaması ve psikolojik olarak bireye getirdiği özgüven sayesinde olumlu etkisini daha da artırmaktadır. Yapılacak olan ileri klinik çalışmalar ile egzersiz biyolojisi ve tümör mikroçevresine etkisinin tam olarak anlaşılmasının ardından yaş fiziksel kapasite ve alt türlere bağlı özel tedavi rejimleri ile standart tedavi rejimi olarak kullanılabileceği umut edilmektedir.
Iyengar NM, Jones LW.
Development of Exercise as Interception Therapy for Cancer: A Review.
JAMA Oncol. 22 Aug 2019.