
Obezite Salgını, Abur-Cubur Tüketimi İle Elele Büyüyor
Kanıtlar obezite salgınının özellikle düşük sosyoekonomik sınıflarda ultra işlenmiş gıda alımının artmasıyla ilişkili olabileceğini savunuyor. Ancak doktorlar, anahtar stratejiler kullanarak bu kısır döngünün kırılmasında rol oynayabilir. Obezite salgını kronik hastalıkların yaygınlığı ile doğrudan ilişkili görünüyor. Hatta şu an dünya genelinde tütün ve tütün ürünlerinden sonra en önemli sağlık sorunu obezite olarak gösteriliyor. Sadece ilaçlarla hastalıkların ikincil tedavisinden ziyade, çabalarımızı doğru beslenme ile obeziteyi önlemede de kullanmalıyız. ABD’de Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi 2015-2016 yılı verileri obezite sıklığının, tüm nüfusun üçte birinden fazla olduğunu (%39.8) gösterdi. Ülkemiz verilerine baktığımız zaman 15 yaş üzeri bireylerin %34’ü fazla kilolu, %20’si ise obezdir ve bu oran her geçen gün artmaktadır.
- İlgili konu: Obezite nasıl ölçülür? Obezite ve kanser ilişkisi
Asıl Sorun Ne?
Obezite salgını ile mücadelede sorun, kalorinin çokluğundan ziyade gıdanın kaynağı olabilir deniyor bu çalışmada; yani "asıl sorun gıdanın işlenmesinde mi?" şeklinde sorgulanıyor. Obezite salgını ve kronik hastalıklara en büyük katkıyı belirlemek için tüketilen gıda türlerindeki eğilimleri incelemek önemli olabilir.
İşlenmiş Gıda Alımı, Lif Eksikliğine Yol Açıyor
Artan obezite sıklığına paralel olarak gıda tüketimindeki değişikliklere bakıldığında, "ultra işlenmiş" ve "abur-cubur" gıdaların tüketimindeki artış, ilişkiyi desteklemektedir.
- İlgili konu: Minimal ve ultra işlenmiş gıda arasında fark nedir? Farelerde çalışmalarında, işlenmiş gıdalarda yüksek oranda bulunan gıda düzenleyicisi katkı maddelerinin, mikrobiyom kompozisyonlarını değiştirdiği, açlık kan şekerini yükselttiği, hiperfajiye (aşırı yeme) neden olduğu, kilo alımını ve yağlanmayı arttırdığı ve hepatik steatozu (karaciğer yağlanması) tetiklediği gösterildi. Son zamanlarda insan çalışmaları, ultra işlenmiş gıdaların tokluğun azalmasına, yemek yeme oranlarının artmasına, kötüleşen biyokimyasal belirteçlere ve daha fazla kilo alımına katkıda bulunduğunu görüldü.
Çalışmanın Detayları
Current Treatment Options in Gastroenterology adlı dergide Aralık 2019'da yayımlanan çalışmada, 20 yaş üzeri tüm katılımcılarda ortalama 7.62 kilo artış oldu. Çalışma, kilo alımının patates cipsi, şekerli tatlandırılmış içecekler, rafine tahıllar ve işlenmiş etler gibi işlenmiş gıdaların tüketiminin artmasıyla pozitif ilişkili olduğunu gösterdi. Aynı zamanda kilo alımı ile sebze, tahıl, fındık ve yoğurt gibi minimal işlenmiş gıdaların alımı arasında ters bir ilişki vardı. Alt grup analizleri, sosyoekonomik sınıfa göre farklı eğilimler gösterdi; yüksek sosyoekonomik gruplarda diyet kalitesinde küçük artışlar vardı; ancak bu gruplarda bile, işlenmiş gıdaların porsiyonlarında artışlar gözlemlendi. Araştırmacılar, aşırı işlenmiş gıda tüketiminin, genel olarak ABD nüfusunda, lif alım oranlarının yetersizliğine bağlı olduğunu belirtiyor. Günlük önerilen lif alımı kadınlarda 25 g ve erkeklerde 38 g olmasına karşın Ulusal Sağlık ve Beslenme İnceleme Anketi (NHANES) verilerine göre 2009-2010 yıllarında ortalama günlük lif tüketimi 17 gramdır. Siyah yetişkinler ve düşük gelirli ailelerde, daha düşük lif tüketimi bildirilmiştir.
- İlgili konu: Ne kadar lif-posa tüketmeliyiz? Araştırmacılar, yüksek lifli diyetlerin prekanseröz (kanser öncüsü) lezyonların önlenmesi, kanser, kardiyovasküler hastalık, tip 2 diyabet ve Crohn hastalığının yanı sıra tüm nedenlere bağlı ölüm oranlarında azalma da dahil olmak üzere birçok sağlık yararları ile bağlantılı olduğunu bildirdi.
Mavi Bölge İnsanlarından Dersler ve Doktorlara Öneriler
"Mavi Bölge" (Blue Zones), yerli Güney Amerikalılar ve Akdeniz nüfusu gibi kronik hastalık olmadan 100 yaşın üzerinde nüfusun yaşadığı beş bölgeyi içerir. Düşük et ve yüksek lif alımı olan ve minimal işlenmiş gıdalar yiyen bu toplumlar, tipik ABD toplumuna kıyasla çok daha az kronik hastalığa ve obeziteye sahiptir ve daha uzun hastalıksız yaşamaktadır. Bu toplumlar daha iyi zindelik, sosyal etkileşim ve nispeten daha düşük stres göstermenin yanı sıra, midenin % 80’i doluncaya kadar beslenme, genellikle fasulye dahil olmak üzere bitkisel bazlı proteinler yeme (ayda beş kereye kadar et) gibi alışkanlıkları izlerler. Bu nedenle doktorlar ve diyetisyenler, sosyoekonomik durumun temel faktörlerini dikkate alacak diyet uygulamalarını önermelidir. Örneğin taze yiyeceğe erişim, ulaşım ve çalışma şekilleri gibi. Hastalar kilo kaybı ve sağlıklı beslenme konusunda danışmanlık alırken, bu kişilere 2 haftalık bir gıda günlüğü tutmaları önerilmelidir. Daha sonra gazlı içecekler ve şekerle tatlandırılmış içeceklerin azaltılması, ortadan kaldırılması, günlük su alımının artırılması gibi değişikliklerin yapılması öneriliyor. Nihai hedef fast-food tüketim sıklığının azaltılmasını da içermektedir. Hastalara daha sonra kişisel tercihlerine göre ayda bir öğünü sağlıklı yiyeceklerle kademeli olarak değiştirmeyi öneriyorlar. Beyaz pirinç yerine karnabahar pirinci veya bulgur, kızartma yerine haşlama-buğulama gibi pişirme yöntemlerini tercih edilebilir. İlave olarak doktorlar ve beslenme uzmanları yemek tarifleri ve doğru markaları hastalara belirtebilir. Hastaları düzenli olarak takip etmek ve kilo verme aşamasını rapor etmek, sağlıklı alışkanlıklar edindikçe onları motive etmek oldukça önemli. Aynı zamanda onlara kendilerini asla cezalandırmamalarını veya suçlu hissetmemelerini hatırlatmak gerekiyor. Zaman zaman ve az miktarda özel bir yiyecek, yoksun hissetmeyecekleri bir besin sunmanın başarının anahtarı olabileceğini ekliyorlar.
Janese LasterLeigh A. Frame.
Beyond the Calories—Is the Problem in the Processing?
Current Treatment Options in Gastroenterology, December 2019.