Diyabet nedir?

Şeker hastalığı olarak tanınan diyabet (Diabetes Mellitus, DM), vücuda alınan gıdaların enerjiye dönüşümünü etkileyen, kan şekeri yüksekliği (hiperglisemi) ile karakterize, kronik (uzun sürekli) metabolik bir hastalıktır.

Vücudumuzdaki hücre ve organların ihtiyaç duyduğu enerji çoğunlukla kan şekerinden sağlanır. Kan şekerinin kaynağı ise besinlerdir. Bunun dışında az miktarda şeker ise karaciğer ve kaslar tarafından üretilir. Besinlerle aldığımız şeker kan dolaşımımızda yüksek seviyelere ulaştığında pankreas organının beta hücrelerinden kana insülin salınır. İnsülin, kan şekeri seviyesini normal aralıkta tutmak için vücut hücrelerini glikoz almaya ve depolamaya yönlendiren bir hormondur.

Diyabet hastalığında vücudumuz insülini yeterince üretemez ya da üretilmiş insülini gerektiği gibi kullanamaz.

Bunun sonucunda kan dolaşımında kan şekeri yüksek seviyelerde seyreder. Bu durum da zamanla, ciltte ülserlere ve iyileşmeyen yaralara, diyabetik nöropati adı verilen sinir hasarına, göz problemleri ve görme kaybına, böbrek hastalığı, inme ve kalp hastalığı gibi ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir.

dunya genelinde milyon yetiskin diyabetli bulunmakta

Rakamlarla diyabet

  • Son 20 yılda ABD’de diyabet hastaları sayısı 3 kattan fazla artmıştır.
  • ABD’de her 4 yetişkinden 1’i diyabetiktir; her 3 yetişkinden 1’i de prediyabetiktir (diyabete yatkınlık veya gizli şeker denilebilir) ve büyük çoğunluğu bu durumun farkında değildir.
  • Diyabet, ABD'de önde gelen 7. ölüm nedenidir.
  • Sigara içenlerin, sigara içmeyenlere göre tip 2 diyabet geliştirme olasılığı %30-40 fazladır.
  • Diyabetli kişilerin erken yaşlarında, diyabeti olmayan insanlara kıyasla kalp-damar hastalığı veya inme geçirme ihtimali iki katı yüksektir.
  • Sigara içen diyabetik hastalarda, kalp ve böbrek hastalıkları da dahil olmak üzere ciddi sağlık sorunları gelişme riski daha yüksektir.
  • Diyabet, gelişmiş ülkelerde Kronik Böbrek Hastalığı, alt ekstremite ampütasyonları (ameliyatla ayak-bacağın alınması) ve erişkinlerde körlüğün önde gelen nedenidir.
Diyabet tanı kriterleri

Diyabet tanısı nasıl konur?

Diyabetli kişiler, diyabetleri tespit edildiğinde ve iyi yönetildiklerinde uzun ve sağlıklı bir yaşam sürebilmekte. Diyabetle iyi bir yaşam için erken tanı, tedavilere uyum ve yaşam tarzı modifikasyonları çok önemlidir. Tanı konmamış ve tedavi edilmemiş diyabetle geçen süre ne kadar uzun olursa, muhtemelen sağlıkla ilgili sonuçları da o kadar kötü olacaktır.

Açlık kan şekeri normalde ne olmalıdır?

Amerika Diyabet Derneği (ADA) normal bir kişi için açlık kan şekeri düzeyini < 100 mg/dl olarak belirlenmiştir.

Diyabet için artan risk kriterleri ise:

  • Açlık kan şekerinin 100 ile 125 arasında olması;
  • 75 gr OGTT (şeker yükleme testi) sırasında 2 saatlik açlık kan şekeri 140 ile 199 arasında olması;
  • HbA1c değerinin 5.7 ile 6.5 arasında olması olarak belirlenmiştir.

Bu kriterler diyabet tanısı için yeterli olmasa da diyabet için artan riskin göstergeleridir.

Diyabet tanı kriterleri nedir?

  • Amerikan Diyabet Derneği’nin belirlediği aşağıdaki kriterlerden sadece biri tanı için yeterlidir:
  • Açlık plazma glikozu (APG) ≥ 126 mg/dl. Açlık plazma glikozu (kan şekeri) için en az 8 saat açlık gereklidir.
  • Oral glikoz tolerans testinde (OGTT) 2. saat plazma glikozu ≥ 200 mg/dl. OGTT, Dünya Sağlık Örgütü tarafından tarif edildiği gibi, suda çözünmüş 75 gram susuz glikoz eşdeğeri içeren bir glikoz yükü kullanılarak yapılmalıdır.
  • HbA1c ≥ %6.5. HbA1c, ancak uluslararası standardize edilmiş yöntemlerle ölçüm yapıldığında tanı testi olarak kullanılabilir. Ülkemizde henüz HbA1c ölçüm testleri standardize edilemediği için tek başına tanı testi olarak kullanımı önerilmez. HbA1c testi anemi (kansızlık), hemoglobinopatiler (kan hastalığı olanlar), 2-3 ay içerisinde kan transfüzyonu olanlarda, kronik böbrek yetmezliği ve gebelik varlığında, C ve E vitamini gibi antioksidan kullanımında tanı testi olarak kullanılmamalıdır.
  • Klasik hiperglisemi (yüksek kan şekeri) veya hiperglisemik kriz belirtileri (susuzluk, sık ve fazla idrar, kilo kaybı, bulanık görme) olan bir hastada, rastlantısal plazma glikozu ≥ 200 mg/dl olması. Rastlantısal plazma glikozu, gıda alımına bağlı olmaksızın (aç veya tok karnına) günün herhangi bir saatinde ölçülebilir.
HbA1c (glikolize hemoglobin) nedir?

HbA1c, diyabet tedavisinin takibinde açlık kan şekeri ile birlikte en sık kullanılan testtir. HbA1c, geçmiş 2-3 aylık dönemdeki ortalama glikoz değerini yansıtır. HbA1c aynı zamanda diyabet yan etkileri gelişme riskinin bir göstergesidir.

diyabet belirtileri nelerdir yeterince tanıyor muyuz

Diyabet belirtileri nelerdir?

  • Ağız kuruluğu,
  • aşırı yemek veya iştahsızlık,
  • çok su içmek,
  • sık ve fazla miktarda idrar yapmak,
  • gece idrar yapmak için kalkmak,
  • kilo kaybı,
  • bulanık görme,
  • ayaklarda uyuşma,
  • karıncalanma ve yanma,
  • sık idrar yolu ve genital bölge enfeksiyonları,
  • mantar enfeksiyonları,
  • ciltte kuruma, kaşıntı,
  • yorgunluk gibi belirtiler diyabette sıkça görülmektedir.

Prediyabet nedir?

Prediyabet kan şekeri seviyesinin normalden yüksek olduğu (açlık kan şekeri 100 ile 125 mg/dl arasında) ancak henüz tip 2 diyabet tanısı alacak kadar yüksek olmadığı bir sağlık durumudur. Prediyabet, diyabetik olmadan önceki dönem veya gizli şeker durumu olarak ta anılabilir. Prediyabetik kişilerde tip 2 diyabet, kalp hastalığı ve felç gelişme riski normal bireylere göre yüksektir. Ancak yaşam tarzı değişikliği sayesinde risklerin azalmasıyla birlikte prediyabetten diyabete geçişin % 40 ile % 70 arasında önlenebildiği kanıtlanmıştır.

İnsülin direnci, prediyabetin en önemli nedenidir. İnsülin direnci geliştiğinde, vücudumuzdaki hücreler insüline yanıt vermediğinden insülin kan şekerini hücre içine sokamaz. Pankreas, hücrelerin cevap vermesini sağlamak için daha fazla insülin salgılamak zorunda kalır. Sonunda, yüksek miktarda insüline rağmen kan şekeri azalmaz ve böylece prediyabet için bir ortam oluşur.

Prediyabet tanı kriterleri

  • Açlık kan glikozu 100-125 arasında olanlar (bozulmuş açlık glikozu)
  • HbA1c % 5.7 - 6.4 arasında olanlar
  • OGTT 2. saatinde kan şekeri 140-199 mg/dl arasında olanlar (bozulmuş glikoz toleransı)

Prediyabet belirtileri nelerdir?

Prediyabet genellikle herhangi bir belirtiye neden olmaz. Öğrenmenin tek yolu ise kan şekeri ölçümü yaptırmaktır. Bu nedenle aşağıdaki diyabet risk faktörlerinden herhangi birine sahipseniz, prediyabet erken tanısı için kan şekeri testinizi yaptırma konusunda doktorunuzla konuşabilirsiniz.

Şikayet ve belirtisi olmayan (asemptomatik) kişilerde diyabet tarama kriterleri nelerdir?

Kilolu veya obez (beden kütle indeksi ≥ 25 kg/m2) ve aşağıdaki risk gruplarından birine sahip kişilerde 45 yaşından önce diyabet taraması yapılması tavsiye edilir.

Diyabet nedenleri / risk faktörleri nelerdir?

Hafif kilolu olmaya veya obeziteye ek olarak

  • 45 yaş ve üstü olmak
  • Hareket azlığı (fiziksel inaktivite)
  • Anne, baba, erkek veya kız kardeşinde tip 2 diyabet olması
  • Hipertansiyon (≥140/90 mmHg ya da hipertansiyon tedavisi alanlar)
  • HDL-kolesterol <35 mg/dl ve/veya trigliserid >250 mg/dl
  • İnsülin direncinin klinik bulguları
  • Daha önceki değerlendirmelerde bozulmuş açlık glikozu veya bozulmuş glikoz toleransı olması
  • Kalp damar hastalığı varlığı
  • ≥ 4 kg bebek doğuranlar ve daha önce gestasyonel (gebelikte) diyabet tanısı alanlar
  • Polikistik Over Sendromu
  • Düşük doğum ağırlıkla doğan kişiler
  • Kronik dejeneratif beyin hastalığı olan veya antipsikotik ilaç kullananlar
  • Organ nakli yapılmış olan kişiler, diyabete daha yatkınlardır.

Ancak tüm diyabet türlerinin, fazla kilolu olmaktan veya hareketsiz bir yaşam tarzı sürdürmekten kaynaklanmadığını bilmek gerekmektedir. Hatta bazıları çocukluktan itibaren olabilir.

kaç çeşit diyabet vardır

Kaç çeşit diyabet vardır?

1. Tip 1 Diyabet

Genellikle insülinin tamamının eksikliğine yol açan pankreas hasarı vardır. Genellikle çocukluk ve ergenlik sırasında başlamakla birlikte herhangi bir yaşta da görülebilir. Tip 1 diyabetin oluşumunda genetik faktörler önemli rol oynamakla birlikte virüsler ve enfeksiyonlar gibi diğer faktörler de etkili olabilir.

  1. İmmün aracılı Tip 1 DM (olguların %95’i), pankreatik otoantikorlar (+)
  2. Nedeni belirsiz Tip 1 DM (olguların %5’), otoantikorlar (-)

2. Tip 2 Diyabet

Tip 2 diyabetin oluşumunda insülin direnci zemininde ilerleyici insülin salgılanması bozukluğu ve/veya insülin yetmezliği vardır. Ayrıca yukarıda bahsedilen risk faktörlerinin varlığı tip 2 diyabet gelişme riskini arttırır.

3. Gestasyonel (Gebelikte) Diyabet

Gebelik diyabeti tüm kadınlarda görülmez. Gebelik sırasında vücudu insüline daha az duyarlı hale gelen gebelerde görülür. Genellikle doğumdan sonra düzelen gestasyonel diyabet, aynı zamanda tip-2 diyabet risk faktörlerinden biridir.

4. Diğer özel tipler

Beta hücre fonksiyonunun genetik bozuklukları

  • MODY (Monogenik Diyabet-Gençlerde görülen tip 2 diyabet), mitokondriyal DNA ve diğerleri

İnsülin etkisinde genetik bozuklukları

  • Tip A insülin direnci, lipoatrofik diyabet, Leprechauism, R-Mendenhall Sendromu

Pankreasın enzim salgılama bozuklukları

  • Pankreatit (pankreas iltihabı), pankreasın travması ve operasyonları, pankreas kanseri, kistik fibroz, hemokromatozis ve diğerleri

Endokrin hastalıkları

  • Akromegali, Cushing Sendromu, glukagonoma, feokromasitoma, hipertiroidi, somatostatinoma, aldosteronoma ve diğerleri

İlaç ve kimyasal maddelerle oluşan diyabet

  • Glukokortikoidler, tiroid homonları, b-adrenerjik agonistler, tiazid diüretikler, antipsikotik ilaçlar, Statinler, d-interferon ve diğerleri

Enfeksiyonlar

  • Konjenital (doğumda mevcut olan) kızamıkçık, sitomegalovirus, koksaki b, kabakulak, adenovirüsler ve diğerleri
diyabet sanat artist Agne Kisonaite

Tip 2 diyabet nasıl tedavi edilir?

Tüm diyabetlilerin yaklaşık %90’ını oluşturan tip 2 diyabetin uzun bir hazırlık dönemi (prediyabet) vardır. Ancak 5-15 yıl arasında süren bu dönemde kişide diyabetin herhangi bir belirtisi olmayabilir.

Diyabet tedavisinde öncelikli hedef, yüksek riskli bireylerde tip 2 diyabet gelişiminin önlenmesidir. Bir diğer önemli nokta da diyabet tedavisinin tamamen kişinin durumuna, yaşam tarzına ve kişisel risklerine göre belirlenmesi, yani bireyselleştirilmesidir.

1. Yaşam tarzının düzenlemesi

Yaşam tarzı değişikliğinin yerini tutacak hiçbir ilaç bulunmamaktadır.

Tip 2 diyabet teşhisi koyulan kişiler mutlaka ideal kilolarına geri dönmeli ve genel sağlığı desteklemek için yaşam tarzı değişiklikleri yapmalıdırlar. Çünkü yaşam tarzı değişikliklerinin yapılması yalnız kan glikozu üzerine değil, tüm risk faktörleri üzerine de olumlu etki gösterir. Yaşam tarzı değişikliği ile 6 ayda %5-10 ağırlık kaybı sağlanmalıdır. Böylece prediyabetiklerde diyabetin önlenmesine, mevcut diyabetlilerde ise hastalığın gerilemesine veya yönetilmesine yardımcı olacaktır.

Yaşam tarzı değişikliğinin iki önemli parçası olan beslenme alışkanlıkları ve fiziksel aktivite düzeyi için öneriler, diyabetli hastanın bireysel özelliklerine göre belirlenmelidir.

Diyabetli hastalar için sağlıklı yaşam ipuçları;

  • Kepekli tahıllar, meyveler, sebzeler, yağsız proteinler, az yağlı süt ve fındık, badem gibi sağlıklı yağ kaynakları içeren tazeliği ve besleyiciliği yüksek gıdalardan oluşan besinleri tercih edin
  • Boş kalorili şekerli yiyecekler veya tatlandırılmış gazlı içecekler, kızartılmış, işlenmiş yiyecekler ve tatlılar gibi besinsel değeri olmayan gereksiz kalorilerden kaçının.
  • Sigara, tütün ve elektronik sigara kullanmayın.
  • Aşırı miktarda alkol almaktan kaçının (kadınların günde bir, erkeklerin günde 2 kadeh alkolu aşmamaları önerilmektedir)
  • Mümkün olduğu kadar hareketli olmaya çalışın.
  • Günde en az 30 dakika ve haftada 5 gün olmak üzere tempolu yürüyüş veya aerobik yapın, bisiklete binin, yüzün veya diğer tempolu egzersizler yapın.
  • Baş dönmesi, bilinç bulanıklığı, güçsüzlük ve bol terleme gibi egzersiz yaparken olası kan şekeri düşüklüğünün (hipoglisemi) belirtilerini tanıyın.

Spor ve doğru beslenme tercihleri sayesinde bazı tip 2 diyabetli hastalar yaşamlarını ilaç tedavisi almadan sürdürebilmektedir. Yavaşta olsa istikrarlı bir şekilde kilo kaybı hedeflerinin gerçekleşmesi durumunda uzun vadede mutlaka büyük yararları olacağı akılda tutulmalıdır.

- İlgili konu: Şeker hastaları meyve yiyebilir mi?

2. Metformin

Metformin, tip 2 Diyabet hastalarının tedavisinde ve önlenmesinde (prediyabetlilerde) mutlaka kullanılması önerilen önemli bir ilaçtır.

Metformin:

  • Kan şekerini düşürür
  • Karaciğerde glikoz (şeker) üretimini azaltır
  • Kas dokusunun glikoz emilimini arttırmak için insülinin daha duyarlı ve etkili hale getirilmesine katkıda bulunur.

Metformin zayıflamaya da yardımcı olabilir. Ayrıca kalp damar sistemine olumlu etkiler sağlar. Bağırsaklarda rahatsızlık (genellikle geçici olan gaz, şişkinlik, kramplar, ishal gibi istenmeyen etkileri), ağızda metalik tat, vitamin B12 eksikliği gibi yan etkileri olabilir. Nadir de olsa özellikle doku kanlanması ve oksijen düzeyi azalan durumlarda laktik asidoz yapabilir. Ciddi böbrek rahatsızlığında, uzun süre alkol alanlarda, karaciğer ve akciğer (KOAH) hastalığında, kalp krizi ilk günlerinde ve ilaçlı radyolojik görüntüle yapıldığı günlerde kullanımı önerilmemektedir. Diğer ilaçlarda birlikte kullanıldığında ilaç etkileşimleri ve istenmeyen etkileri açısından doktorunuzdan bilgi isteyiniz.

- İlginizi çekebilir: Metforminin kanserden koruyucu etkisi olabilir mi?

3. GLP-1 reseptörü agonistleri ve SGLT inhibitörleri

Sodyum-glikoz cotransporter 2 (SGLT2) inhibitörleri veya glukagon benzeri peptid-1 (GLP-1) reseptörü agonistlerinin, aterosklerotik ve kronik böbrek hastalığı olan diyabetliler için, Amerika Kalp Derneği (AHA) tarafından 2018 kılavuzunda diyabet tedavisine eklenmesi tavsiye edilmiştir. Aterosklerotik kalp damar hastalığı olanların yanı sıra kalp yetmezliği riski yüksek olanlara da, yeni kılavuzlar bir SGLT2 inhibitörü önermelerini tavsiye etmektedir.

  • GLP-1 reseptörü agonistleri (albiglutid, dulaglutide, exenatide, liraglutide, lixisenatide ve semaglutid), inkretin hormonların salgılanmasını arttırırlar. Bu hormonlar glukagon benzeri peptit-1 (GLP-l) ve glikoz bağımlı insülinotropik peptit (GIP) olarak adlandırılırlar.
    İnkretinler bağırsaklarda bulunurlar ve besin alımı sonrasında bağırsaklardaki enteroendokrin hücreler yoluyla pankreastan insülin salgılanmasını arttırıcı etki gösterirler. Kalp damar hastalığı varlığında, yeni olay ve ölüm riskinde azalma (liraglutide; LEADER çalışması), kilo kaybı sağlaması ve hipoglisemi riskinin düşük olması gibi avantajları vardır. Enjekte edilebilir bir ilaçtır. Metformin ile birlikte veya tek başlarına kullanabilirler. Mide-bağırsak problemleri (mide bulantısı ve iştahsızlık), pankreatit gibi yan etkileri görülebilir.
  • SGLT2 inhibitörleri (dapagliflozin ve empagliflozin) şekeri seviyesini düşürmek için kullanılan yeni bir ilaç türüdür. Böbreklerde glikozun yeniden emilimini azaltır ve böylece şekerler vücutta idrarda kalır ve atılır. Kan basıncında hafif azalma, kalp damar hastalığı olanlarda yeni olay ve ölüm riskinde azalma (empaglifozin; EMPA REG çalışması), hafif kilo kaybı yapması ve hipoglisemi riskinin düşük olması riski avantajları vardır. Ancak idrar ve genital enfeksiyonların sık görülmesi ve ketoasidoz (şeker koması) gibi yan etkiler görülebilir. Vücudun susuz kaldığı durumlar (dehidratasyon), böbrek yetmezlikleri, <18 yaş ve >75 yaş olan kişilerde ve düşük tansiyonlularda kullanılması tavsiye edilmez.

4. Diğer ilaçlar

  • Alfa-glukosidaz inhibitörleri (akarboz ve miglitol), bir yemekten sonra kompleks karbonhidratların glikoza parçalanmasını ve emilimini yavaşlatır. Bağırsaklarda gaz artışı yapabilir.
  • Glinidler (nateglinide and repaglinide) kısa etkili insülin salgılatıcılardır. Glinidler, pankreastan insülin salgılanmasını uyarır. Kan şekerinin uygun seviyelerden daha hazla düşmesi (hipoglisemi) ve kilo artışı gibi yan etkileri olabilir.
  • Sülfonilüreler (glidlazid, glimeprid, glibenklamid, glibornurid) orta ve uzun etkili insülin salgılatıcılardır. Güçlü ve hızlı etkinlik gösterir; mikrovasküler riskte azalma sağlar (UKPDS ve ADVANCE gibi uzun soluklu çalışmalarda etkisi kanıtlanmıştır). Hipoglisemi ve kilo artışı gibi yan etkileri olabilir.
  • Glitazon (pioglitazon), insülin ve lipid metabolizmasındaki enzim ve taşıyıcı proteinleri etkileyerek insülin direncini azaltır. Uzun dönemde kalp damar hastalıklarında ve inme riskinde azalma sağlar. Kilo artışı, ödem, kemik erimesine bağlı kırık riskinde artma gibi yan etkileri nedeniyle yakın takip edilmelidir. Kalp yetersizliği ve idrar kesesi (mesane) kanseri hastalarının kullanmamaları önerilir.
  • DPP-4 inhibitörleri (Sitagliptin, Vildagliptin, saksagliptin ve Linagliptin), inkretin etkili ajanlardır. Bağırsaklardaki enteroendokrin hücrelerden insülin salgılanmasını arttırıcı etki gösterirler. Düşük kan şekeri (hipoglisemi) oluşturmazlar. Pankreatit geçirenlerde, trigliserid yüksekliği ve safra kesesi taşı olanların dikkatli kullanılmaları tavsiye edilmektedir. Kilo üzerine etkileri yoktur. Linagliptinin kronik böbrek yetersizliği olanlarda kullanım avantajı vardır.
tip 2 diyabetli hastada tedavi yaklaşımı nasıl olmalıdır

Yeni tanı alan tip 2 diyabetli hastada tedavi yaklaşımı nasıl olmalıdır?

  • Yaşam şekli değişikliği tüm basamaklarda önerilmelidir.
  • Akarboz tüm basamaklarda kombinasyon (ilaçlara ek) olarak kullanılabilir.
  • Tip 2 diyabette kan şekeri düzenlenmesi sağlandıktan sonra dinamik izlem sürdürülmeli, gerekirse tekrar bir önceki basamağa dönülerek ilaçlar ve dozları azaltılmalıdır.
  • C peptid beta hücre rezervinin en önemli göstergesidir. Tip 2 diyabette C peptid düzeyleri hiperglisemik koşullardan ve glukotoksisiteden negatif olarak etkilenebilir. Ancak C peptid düzeyleri hiperglisemik koşullara rağmen yüksekse tedaviye yanıt açısından önem taşır.
  • Beta hücre rezervi yetersiz (C Peptid < 0.5 ng/ml) tüm hastalar HbA1c’den bağımsız olarak insülinle tedavi edilmelidir.
  • Bazal insülin ve GLP-1 analog koformülasyonu bir seçim olabilir.

Daha önce tanı almış tedavi altındaki tip 2 diyabette tedavi yaklaşımı nasıl olmalıdır?

  • Yaşam şekli değişikliği tüm basamaklarda önerilmelidir.
  • Akarboz tüm basamaklarda kombinasyon olarak kullanılabilir.
  • En fazla 3 aylık tedaviye rağmen HbA1c %8’in üstünde ise bir sonraki basamağa geçmelidir.
  • Etkin bir OAD tedavisine rağmen HbA1c > %10 ise doğrudan insülin tedavisine geçilmelidir.
  • Tip 2 diyabette kan şekeri düzenlenmesi sağlandıktan sonra dinamik izlem sürdürülmeli, gerekirse tekrar bir önceki basamağa dönülerek ilaçlar ve dozları azaltılmalıdır.

5. İnsülin tedavisi

Tip 1 diyabet hastaları ve bazı tip 2 diyabet hastalarının kan şekeri seviyelerinin çok yükselmesini engellemek için insülin kullanması gerekebilir. İnsülin, diyabet hastalarının yüksek seyreden kan şekerinin düzenlenmesine ve hastanın aktif bir yaşam yaşamasına yardımcı olur. Ancak yüksek doz kullanılması durumunda da ağır hipoglisemi gibi ciddi yan etkilere neden olabilir.

Tip 2 diyabette insülin tedavi prensipleri

  • İki oral antidiyabetik (OAD) ajan kullanan ve tedavi ile HbA1c değerinin en iyi hale getirilmesinden 3-6 ay sonra HbA1c > %7.5 olan hastaların tedavisine diğer grup OAD’lerden birisi veya bazal insülin eklenmelidir
  • Etkin bir OAD tedavisine rağmen HbA1c > %10 ise doğrudan insülin tedavisine geçilmelidir.
  • İnsülin başlanan hastalara hipogliseminin (kan şekeri düşüklüğünün) tanınması, önlenmesi ve tedavisi konusunda bilgi verilmelidir.
  • İnsülin doz titrasyonu konusunda hasta eğitilmelidir.
  • Kalp yetersizliği olan hastalarda insülin ve glitazonlar birlikte verilmemelidir.
  • İnsülin tedavisi ile ideal kan glikozu düzeyine ulaşılan hastalarda glikoz takibi sürdürülmelidir. Kullananların %50’sinde hipoglisemik ataklar olabilir ve bu durumda tekrar insülin doz azaltılması gerekir.

TÜRKDİAB Diyabet Tanı ve Tedavi Rehberi 2018”

İnsülin sıklıkla cilt altına veya cilt yüzeyine yakın yağ dokusuna enjekte edilirler. Etkisinin başlama hızı, etkisinin zirve etkinliğe ulaşma hızı ve etkisinin devam etme-sonlanma sürelerine göre sınıflandırılmış hızlı, orta ve uzun etkili olmak üzere 3 tip insülin vardır.

  1. Hızlı etkili insülinler
    Yemekten sonra kan şekerindeki ani yükselmenin kontrol edilmesinde ve çok yüksek seviyelere ulaşan kan şekerinin hızlıca düşürülmesinde kullanılırlar.
    • Hızlı (rapid) etkili insülin analogları: Etkisi 5-15 dakikada başlar ve genel olarak 4 saat devam eder.
    • Düzenli (regüler) insan insülini: Etkisi 30-60 dakikada başlar ve genel olarak 8 saat devam eder.
  2. Orta etkili insülinler
    Kan dolaşımına daha yavaş bir hızla girer ancak daha uzun süreli bir etkisi devam eder. En önemli kullanım alanı gece kan şekerinin düzenlenmesidir. Ancak öğün aralarında glikozu dengede tutmada da etkili olarak kullanılır.
    • NPH insan insülini: Etkisi 1-2 saatte başlar ve 4-6 saatte zirveye ulaşır. Bazı durumlarda 12 saate kadar sürebilir.
    • Önceden karıştırılmış (kombine) insülinler: Bunlar, hızlı etkili ile NPH insülinin karışımı olup etkileri 30 dakikada başlayıp 12 saate kadar sürebilir.
  3. Uzun etkili insülinler
    Uzun etkili insülin analogları, tek tipten oluşur ve etkileri 1.5 ila 2 saat arasında başlamaktadır. Farklı markaların farklı etki süreleri olabilmektedir ancak toplamda etkisi 12 ila 24 saat arasında değişir. Açlıkta, öğün aralarında ve geceleri kan şekeri düzenlemesi için kullanımı uygundur.

Bazı diyabetikler kısa etkili insülin veya insülin tipleri kombinasyonuna (farklı tiplerin birlikte kullanılması) ihtiyaç duyarken bazıları da sürekli olarak kan şekeri düzeylerini koruma için uzun etkili insülin tercih ederler. Diyabet tedavisinin en önemli basamağı olan bireyselleştirilmiş tedavi yani kişiye en uygun tedavinin belirlenmesi için doktorunuz size yardımcı olacaktır. Ancak yaşam tarzı değişikliğinin ilaçlardan çok daha önemli olduğu ve diyabetli hastanın uzun ve sağlıklı yaşamı için olmazsa olmazlarından olduğu unutulmamalıdır.