HIV Nedir?

HIV, Human Immunodeficiency Virus (insan bağışıklık yetmezliği virüsü) teriminin kısaltmasıdır ve bağışıklık sistemine zarar vererek çeşitli hastalıklara, ilerleyen süreçte AIDS adı verilen sendroma yol açabilmektedir. Bağışıklık sistemimizi baskılayan bu virüs; EBV, HPV gibi diğer virüslerin vücutta barınarak hastalık ve kansere yol açmalarına altyapı oluşturabilmektedir.

Virüsler ve bakteriler kansere yol açabilmektedir. Hatta tüm kanserlerin % 16'sının mikroorganizmaların oluşturduğu uzun süreli enfeksiyonlara ve bunlara karşı vücudun geliştirdiği bağışıklık tepkisine bağlı oluştuğu düşünülmektedir. Kanser oluşumunda mikroorganizmaların rolü metagenomik çalışmalarla aydınlatılmaya çalışılmaktadır.

HIV, Bağışıklık Sistemini Nasıl Bozar?

HIV virüsünün bağışıklık sistemi üzerinde oynadığı role baktığımızda, karşımıza CD4 pozitif T hücreleri çıkmaktadır. CD4 + T hücrelerine yerleşen HIV virüsü, bu hücreleri yıkarak bağışıklık sistemine ağır tahribat vermektedir. Bağışık sistemindeki bu baskılanma sonucunda bireyler; basit bir enfeksiyonun ağır geçmesi, lenf bezlerinde büyüme, tekrarlayan uçuklar, kilo kaybı, nedeni bilinmeyen ateş, fırsatçı enfeksiyonlar (tüberküloz, pamukçuk, bazı bakteri ve mantarlar) ve hatta bazı kanser türleri [kaposi sarkomu, serviks (rahim ağzı) kanseri, bazı lenfomalar vb.] gibi çok çeşitli hastalıklarla karşımıza gelebilmektedir.

AIDS Nedir?

AIDS, HIV virüsünün yol açtığı hastalığın kısaltılmış adıdır. Acquired Immuno-Deficiency Syndrome (Edinilmiş Bağışıklık Yetmezliği Sendromu), HIV virüsüyle enfekte olmuş (HIV pozitif) bireylerde görülen, bağışıklık sisteminin baskılanmasıyla seyreden bulaşıcı bir hastalıktır.

AIDS, HIV pozitif bireylerde uzun yıllar boyunca görülmeyebilmekte ve ilerleyen yıllarda HIV enfeksiyonunun son aşaması olarak karşımıza çıkabilmektedir.

HIV tanısında, riskli temastan en az 3 ay sonra yapılan ELİSA testi en doğru sonucu vermektedir.

Newyork ve California’da 2015 sonrası homoseksüel erkeklerde pnömoni (zatürre) ve kaposi sarkomunun artış göstermesi, AIDS epidemisinin (salgın) erken habercisi olarak görülmekte ve tıp dünyasının ilgisini bu yöne çekmektedir.

HIV ile İlişkili Kanserler Hangileridir?

ABD'de HIV+ bireylerde kaposi sarkomu, agresif b hücreli lenfoma, serviks kanseri gibi bazı kanser türleri; 1990’lı yılların ortasında başlanan anti-HIV (antiretroviral) tedavisinden önce genel topluma oranla % 30 oranında daha sık görülürken, anti-HIV tedavisi sonrası bu sıklığın %70 oranında azaldığı görülmekte, 2000’li yıllardan sonra ise daha ılımlı olmakla birlikte sıklıkta düşüş devam etmektedir. Fakat bu hastalıklar halen HIV pozitif kişilerde, genel topluma göre belirgin olraka daha sıktır.

Bununla birlikte anti-retrovital tedavi, HIV pozitif bireylerdeki sağ kalımı artırdığı için AIDS’li birey sayısı ABD’de 2 kattan fazla artmış ve bu grubun yaş ortalaması da artmıştır. HIV pozitif veya AIDS’li bireylerin büyük bir kısmı şu anda kanser sıklığının arttığı yaşlarda olduğu için HIV ile ilişkisi olmayan diğer kanser türleri de daha sık görülmektedir. Bu nedenle; HIV pozitif bireylerde HIV ilişkili kanserlerin yükü son 20 yıldır nispeten sabit kalmış ancak HIV ilişkisiz kanserlerin yükü artmaktadır.

Sigara kullanımının HIV + bireylerde yüksek olması sonucu, akciğer kanseri görülme sıklığı, HIV + bireylerde daha yüksektir. Ayrıca HIV pozitif olmak, tedavi sonuçlarını olumsuz etkilemektedir.

Kaposi Sarkomu nedir, HIV ile İlişkisi Nasıldır?

Kaposi sarkomu, yumuşak doku sarkomunun bir türüdür. Kaposi sarkomu genellikle cilt yüzeyinin altında veya ağız, burun veya anüs astarında bulunan dokuda gelişir.

Kaposi sarkomunun homoseksüel erkeklerde HIV enfeksiyonu riski taşıyan diğer risk gruplarına göre daha sık görülüyor olması; kaposi sarkomu etyolojisinde (nedenlerinde) ikinci bir enfeksiyon ajanının rol oynayabileceğini düşündürdü. 1994 yılında Chang ve arkadaşlarının kaposi sarkomlu bireylerde HHV8 adlı yeni bir herpes virüs keşfetmeleri bu iddianın haklılığı ortaya koymuştur. Bu bulgunun üzerine HIV + bireylerde daha sık gözlenen diğer kanserlerin nedeni olarak diğer virüslerin rol oynayabileceği fikri üzerine yapılan araştırmalar; EBV, HPV, HBV, HCV gibi diğer onkovirüslerin ortaya konmasıyla sonuçlanmıştır.

Kaposi sarkomu; birkaç oral mukoza (ağız içi) lezyonundan, bir veya daha fazla organı özellikle oral mukozayı, sindirim sistemini, lenf düğümlerini, akciğeri, kemikleri içeren çoklu lezyonlara kadar uzanabilen çok merkezli bir tümördür. Alttipleri; klasik form, endemik form, transplantasyon ilişkili form ve salgın (AIDS) ilişkili formdur. HHV8 virüsü bu formların tamamının nedenidir.

HHV8; hücre çoğalması, sitokin üretimi ve yeni damar üretimini tetikleyen bir dizi gen kodlamakta ve böylece kanser gelişimine neden olmaktadır. Kaposi sarkomu lezyonları genelde bacaklarda gelişmektedir çünkü, vücudun diğer bölgelerine kıyasla oksijence fakir bu alanda tetiklenen faktörler tarafından aktive edilen HHV8 kodlu genler tümör gelişimini kolaylaştırmaktadır.

HIV ilişkili kaposi sarkomunda radyoterapi gibi lokal terapiler, 9cis retinoik asit gibi tedavilere ek olarak mutlaka anti-HIV (antiretroviral) tedavisi kombinasyonu gereklidir. Antiretroviral tedavilere cevap oldukça iyi olmakla birlikte cerrahi genelde geri planda kalmaktadır. Antiretroviral tedavilere cevap vermeyen bireylerde sistemik bir tedavi en iyi seçenek olarak görülmektedir.

HHV8 İlişkili Diğer Hastalıklar Nelerdir?

  • Primer Efüzyon Lenfoma (%80 EBV ile koinfeksiyon)
  • Multisentrik Castleman Hastalığı
  • HHV8 İnflamatuar Sitokin Sendromu

HIV İlişkili Lenfomalar (lenf kanserleri) Hangileridir?

HIV-lenfoma ilişkisi ortaya konduktan sonra lenfomalara yeni bir sınıflandırma getirilmiş ve yeni lenfoma türleri bulunmuştur. HIV ilişkili lenfomalara bakıldığında başta primer santral sinir sistemi lenfoması, hodgkin lenfoma, plasmoblastik lenfoma olmak üzere birçoğunda EBV (ebstein barr virüs) ile enfekte tümör hücreleri görülmekle birlikte; Burkitt, diffüz büyük b hücreli lenfoma gibi diğer bazı lenfomaların da EBV negatif olduğu bilinmektedir.

Plazmoblastik lenfoma; HIV hastalarının çenelerinde tanımlanmış EBV ilişkili agresif bir tümördür. Hodgkin lenfomada ise Reedstenberg hücreleri genelde EBV ilişkilidir. Hodgkin lenfomanın kliniğine bakıldığında HIV + bireylerde; ileri yaşlarda görülme, B semptomlarının görülmesi (ateş, gece terlemesi, kilo kaybı gibi), anormal prezantasyon (beklenmedik hastalık bulguları) olasılığı daha yüksek olarak karşımıza çıkmaktadır.

Lenfoma; HIV enfeksiyonunun ortaya çıkış belirtisi olabileceği için Lenfomalı bireyler HIV açısından detaylı bir şekilde incelenmelidir. Agresif HIV ile ilişkili lenfoması olan bireylerde evreleme santral sinir sistemi tutulumunu içermelidir. Santral sinir sistemi tutulumu; gadolinyumlu (kontrastlı) eMaR, PET tarama, biyopsi gibi yöntemlerle değerlendirilebilmektedir.

HIV ilişkili lenfomalarda hastaların genel sağ kalımı anti-retroviral tedavi (ART) öncesi dönemde %20'den az iken, ART içeren tedavi rejimleri sonrası şu an %80’den yüksek olduğu görülmektedir.

HIV İlişkili Diğer Lenf Sistemi Hastalıkları

  • Diffüz Büyük B Hücleri Lenfoma
  • Burkitts Lenfoma
  • Primer Efüzyon Lenfoma
  • HHV ilişkili multisentrik hastalık
  • Castleman hastalığı
  • Hodgkin Lenfoma

HPV (human papilloma virüs) İlişkili Kanserler

HPV ilişkili kanserlere bakıldığında serviks (rahim ağzı) kanseri ve anal (makat) kanser başta olmak üzere, baş boyun kanserlerinin %30’u ve ağız-içi kanserlerin büyük çoğunluğu karşımıza çıkmaktadır. HIV+ bireylerin bağışıklıklarının baskılanması sonucu HPV enfeksiyonunun tabloya eklenmesi üzerine bu klinikler izlenmektedir. Bu süreçte kanser öncüsü lezyonların tanınması ve yönetimi çok önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle HIV + kadınlarda serviks kanseri taraması büyük önem taşımaktadır. Anal kanser ise daha çok homoseksüel erkeklerde görülmekle birlikte, anal kanser için de benzer tarama programları geliştirilmiştir.

HIV İlişkili Kanserlerden Korunmak Mümkün mü?

HIV ilişkili kanserlerin çoğu onkojenik virüsler veya diğer ekzojen ajanlardan kaynaklanmakta ve potansiyel olarak önlenebilmektedir. Bu süreçte en önemli yaklaşım HIV’in erken teşhisi ve tedavisidir. Ek olarak; HPV ilişkili kanserler aşı ile önlenebilmektedir. HPV aşıları 26 yaş öncesi hem kız hem de erkeklerde uygulandığında en etkili sonucu vermektedirler. Bunun yanı sıra; HBV (hepatit-B) aşılaması ile karaciğer kanserleri, HHV8 bulaşının önlenmesi ile de kaposi sarkomunun görülme riski azaltılabilmektedir. Vücut sıvıları ile bulaş göz önünde bulundurulduğunda; bulaşın azalmasına odaklanan hasta eğitimi ve halk sağlığı önlemlerinin, kontrollü çalışmalarla kesin olarak ortaya konmamakla birlikte; etkili olabileceği ileri sürülmektedir.

Bu süreçte sigaranın bırakılması özel bir önem taşımaktadır. Sigara kullanma sıklığı HIV + birçok bireylerde genel toplumdan daha yüksektir ve akciğer kanseri, kanserle ilişkili ölümlerin en önemli nedenlerinden biridir. 55-80 yaş arası 30 paket yıl sigara öyküsü olan hastalara düşük doz bilgisayarlı tomografi ile yıllık akciğer kanseri taraması yapılmalıdır.

Sonuç

Anti-retroviral tedavilerin gelişimi genel sağ kalımı iyileştirme ve HIV ilişkili kanserlerin sıklığını azaltmak için büyük ilerlemeler sağlamakla birlikte; HIV ilişkisiz kanserler, komplikasyon ve ölümlerin ana sebebi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Dünya üzerinde HIV+ 35 milyondan fazla insan arasında etkenlerin taranması, kanserlerin önlenmesi, teşhisi ve tedavisi üzerine yapılan yeni çalışmalar ile yeni yaklaşımlar karşımıza çıkmaktadır ve ilerleyen süreçte HIV+ bireylerdeki hastalığın yönetimi konusundaki ümitler artmaktadır.