Judy oksijen maskesini düzeltti ve ince kollarından aldığı destekle beyaz hastane yatağından doğrulmaya çalıştı: "Nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ama rica etsem..." Tekrar derin bir nefes alıp cümlesine devam ederken alışık olmadık şekilde kekeliyordu: "Cenazemde şarkı söylemeyi düşünür müydünüz?" Bir süre cebimdeki stetoskopla ilgilenir gibi yaparak içinde bulunduğum tuhaf duyguyu yansıtmamaya çalıştım. Tuhaf sessizliği fark ettiğimde: "Onur duyarım. Aklında bir şarkı var mı?" dedim.

Oksijen maskesini düzeltirken bir yandan biraz daha dik oturmaya çalışıyordu "Açıkçası hayır. Sadece hüzünlü bir şarkı olmamalı. İnsanların beyaz kıyafetler giyip hayatımı kutlamalarını istiyorum. Bach gibi güzel bir şeyler söyleyebilirsiniz."

Dönüştürücü Güç

Judy’nin kanserle olan hikayesi yedi sene önce uzun süredir araştırılan bağırsak sorunlarıyla başladı. Ona over (kadın yumurtalık) kanseri belirtilerinin, daha basit hastalıkların belirtileri şeklinde görülebileceğini ve kolaylıkla bağırsak ya da mesaneyle alakalı yanlış teşhisler alabileceğini açıklamıştım.

Aylarca süren rahatsızlık, sürekli testler ve yanlış teşhisler sonunda tıp camiasına olan güvenini kaybetmesine sebep oldu; ancak Judy hızla öfkeden kabul aşamasına geçti; modern tıbbın sınırlamalarına duyduğu dargınlık yerini onu çevreleyen dünyasına olan derin bir sevgiye dönüştü — bu dönüştürücü güç aynı zamanda şaşırtıcı bir lütuftu.

Judy geçirdiği agresif ameliyattan sonra zor olsa da yogaya geri döndü. Kemoterapi için aylık yatışlarına, sevgi dolu bir hastanın yanında birkaç gün geçirmeyi dört gözle bekleyen minnettar bir refakatçi katıldı. Kemoterapi cihazı çalışmaya başlayıp ilk damla düşerken, pencereye işaret eder kiraz ağaçlarının yeni açmış çiçeklerinin güzelliğine dikkat çekerdi. Remisyonda (tedavisi bitmiş), hastalıklarının veya tedavilerinin yükünü taşımaktan yorgun düşmüş diğer hastalara bakmak için zaman harcardı. Benzetme ve felsefe yoluyla, bu hastalara ve sağlık personeline küçük ve basit mutluluklarla dolu her günün gerçekten de ne kadar kıymetli olduğunu yeniden öğretmişti.

Son Görev

Hastalığı tekrarlayıp şiddetlendiğinde, ailesine, arkadaşlarına ve hayatına olan sevgisi daha da güçlendi. 72 yaşında, bu hayattan ayrılmaya hazırlanırken bana altından kalkmakta zorlanacağım bir sorumluluk verdi ve cenazesinde şarkı söylememi istedi. Benimse tek yapmak istediğim kaçmaktı.

Şarkı söyleyemediğimden değil; düzenli olarak performans alan klasik olarak eğitilmiş bir şarkıcıyım. Şarkı söylemeyeceğimden değil; bu isteğin büyük onurunu kabul ediyorum ancak şarkı söylemememin daha iyi olacağını düşünüyorum. Cenazeye gelenlerden herhangi birini ikna edip bu yükü omuzlarımdan atmak için neredeyse yapamayacağım bir şey yoktu. Üstelik programım da doluydu: Şüphesiz hasta mesai saatlerini iptal etmem ya da ameliyatı yeniden planlamam gerekecek, bu hem etkilenen hastalar hem de personel için bir sıkıntı yaratacaktı. Şarkı söylemeden önce nerede pratik yapabilirdim? Oraya giderken arabada mı? Hastanedeki merdiven boşluğunda mı? Peki ya alerji mevsiminde oluşumuz? Tüm şarkı boyunca aksırıp tıksıracak mıyım? İşin bir de duygusal tarafı vardı. Boğazınızda kocaman bir yumruyla şarkı söylemek oldukça zor olacaktır. Judy’nin hak ettiği son yolculukta oynamamı istediği rol için şartlar pek de uygun gözükmüyordu.

Üzerine düşündüğüm tüm bu olası sorunların aslında birer bahane olduğunu ve kaçmak istememin gerçek nedenini biliyordum. Aslında tek bir sebep vardı "Neden kurtaramadığım bir hayatı kutlamalıydım?"

İleri evre over kanseriyle mücadele eden pek çok hastanın tam anlamıyla bu hastalıktan kurtulmadığını ve Judy'nin birçoğundan daha uzun yaşadığını biliyordum. Pek çok hastayı tedavi edebilecek eğitim ve tecrübem varken tanıdıkça derinden saygı duymaya başladığım ve sevdiğim birinin hayatını neden kurtaramadım? Yeterince çabalamadığımdan değildi; optimal bir ameliyatı oldu ve kemoterapi tedavileri son teknolojiydi. Çabalarımın yeteriz olduğu inancı ve utancı Judy'nin kanser yolculuğu boyunca elde ettiği başarıları gölgeliyordu. Eğer onu tedavi edemediysem ailesiyle nasıl yüzleşebilir ve hayatını / yaşam kaybını kutladığımız bu etkinliğin baş karakteri olabilirdim? Burada olmamızın sebebi en başta ben değil miydim? Başaramamıştım. Bu onurlu görevi hak etmiyordum.

Kusurlarla Dolu Dünyaya Adapte Olmak

Kusurlarım ve başarısızlığım üzerindeki suçluluğumu anlamlandırmaya ve kabullenmeye çalışırken, "Judy neden beni böyle bir görev için seçsin?" diye kendi kendime sormadan edemiyordum. Judy'nin hayatının son 7 yılı, kusurlu bir dünyaya uyum sağlamanın bir kanıtıydı. İlerlemiş kanserine geç tanı konulmasına sebep olmuş tüm yanlış teşhis yapan doktorları affetmişti. Ameliyat izleri, kemoterapinin neden olduğu kellik ve kolostomi torbası ile pek çok zorlukla karşı karşıya kalsa da tüm kırılganlıklarına rağmen hayatına devam etti. Ona göre "hayran olduğu" şeyler yanındaydı: başta torunları olmak üzere sevgi dolu ailesi, köpeği, yoga ve inandığı Tanrısı — hepsi ihtişam ve güzelliklerle tezahür etti; her bir kusuru görünmez hale geldi.

Şimdi onun öğretisinden ders alma ve mükemmel hekim olmaktaki inadımdan vazgeçip imajımı baştan inşa etme sırası bendeydi; o doktor ben değildim ya da aslında olabileceğim bir kişi de değildi. İnsan olduğum için kendimi affetmeli ve kırılganlıklarımı görmenin ve onlar tarafından tüketilmek yerine içlerinde güzelliği ve uyumu bulmayı seçebileceğimi bilmenin zamanıydı. Judy'nin daha önce birçok kez gösterdiği duruş ve zarafeti örnek alarak kusursuzluğa ulaşmak için kendime yüklediğim yükten kurtulup hassas olduğum yerleri kabul ettim.

Bütünlenmiş Hissetmenin Güzelliği

Sonunda Mendelssohn’s Elijah’ın "If With All Your Hearts You Truly Seek Me" isimli şarkısını söylemeye karar verdim. Müziğin sade ancak anlamlı mesajı ve yükselen, neşeli melodisi Judy'nin yaşam felsefesini yansıtıyordu. Beklendiği gibi, anma töreni girmem gereken bir ameliyatla çakışır şekilde planlanmıştı. Hastalarla görüşmeler arasında ameliyathaneden çıktım, koyu renkli bir takım elbise ve beyaz gömlek giydim ve hastanenin soyunma odasından arabama geçtip ses egzersizlerimi yapmaya başladım. O sabah kiliseye giderken, nergis ve hor çiçeklerinin üzerinde karlar serpilmişti — garip bir şekilde kusurlu bir güzellikti ve Judy'nin nazikçe bahşettiği tüm bilgelik için harika bir metafordu.

Siyahlara bürünmüş onlarca insan şapele giden koridorlarda küçük gruplar halinde toplandılar. Gözüme boş bir oda kestirip görevime hazırlanmak için kendimi odaya hapsettim, ancak dışarıda duyduklarım diğer cenazelerden farklıydı. İnsanlar kısık tonlardan ziyade sanki herkesin duymasını istercesine bir ses tonunda Judy'nin hayatlarına kattıkları güzelliklerden bahsediyordu. Bu konuşmalarda kahkaha vardı.

Judy'nin oğlunu görünce, ona ve ailesine başsağlığı dilemek üzere bulunduğum karanlık odadan çıktım. O da yıllar boyunca ailesini bir arada tutmadaki rolüm için en içten teşekkürlerini paylaştı; Judy'nin sevgili torunları, ailesi ve arkadaşlarıyla geçirdiği yedi yıl için; ona 7 yıl daha annelik edebilmesine yardımcı olduğum için. Judy'nin kanser yolculuğunda bu yola benimle başlamak istediğinde duyduğum onur gibi, bugün de bu yolculuğu sonlandırmaktan onur duyuyordum. Öfke ve korkuyla başlayan yolculuğumuz neşe ve şarkıyla sona erdi ve var olan her kusur affediş ve sevgiyle bütünün güzelliğine dönüştü...

*

Yukarıda çevirisini sunduğumuz Dr. Richard M. Boulay'ın yazısı, hayatın değerli ve kırılgan olduğunu, hastalıkla mücadele ederken de sevgi ve güzellikleri görmeye devam etmenin önemini bizlere hatırlatıyor. Kanserle savaşan Judy'nin hikayesi, zorluklarla dolu bir dünyada nasıl uyum sağlayabileceğimizi ve yaşamın her anını kıymetli kılacak şekilde sevdiklerimize ve dünyamıza değer vermemiz gerektiğini göstermektedir.

Ayrıca, hastaların ve doktorların başarılar kadar başarısızlıkları ve kusurları da kabul etmeleri ve bunlardan ders çıkarmaları gerektiğini anlatır. Bu, sadece kanser hastaları için değil, herkes için geçerli bir öğretidir. Hayatın zorluklarıyla başa çıkarken, kusurların ve sınırlamaların da içinde güzellik ve uyum bulabileceğimizi unutmamalıyız.