Şeker kanser yapar mı?
Fazla şeker tüketiminin sağlığımız için iyi olmadığını hepimiz biliyoruz. Şeker / karbonhidrat ağırlıklı beslenmenin diyabet ve kalp-damar hastalıkları ilişkisini gösteren sayısız çalışma var. Kanser de şeker ile ilişkisi incelenen hastalıklar kapsamına nispeten yakın zamanda eklendi.
Küresel tahminlere göre 1 milyar civarı insan fazla kilolu (yani vücut kitle indeksi 25-30 arası) ve yaklaşık 400 milyon insan ise obez (vücut kitle indeksi >30). Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre, dünya çapında 2018 yılında yaklaşık 18.1 milyon yeni kanser vakası ve 9.6 milyon kanser bağlı yaşam kaybı hesaplanmaktadır.
Kanserin nedenlerini ise çoğu yaşlılıkla ilgili rastgele mutasyonlar (%35), kalıtsal geçiş-ailesel yatkınlık (%15), çevresel nedenler (%50) olarak gruplandırabiliriz. Çevresel nedenleri açacak olursak sigara, obezite, virüs, bakteri, uv ışınlar, alkol, kimyasal karsinojenler olarak sıralayabiliriz. Karsinojen, hücrelerde ağır gen hasarlarına neden olan, kanserleşmeye götürecek mekanizmaları tetikleyen maddelere ve maruziyetlere denir.
Şekerin karsinojen olup olmadığını incelemek için birçok çalışma yapılmıştır. Bazı çalışmalarda pozitif bulgulara rastalansa da şeker ile kanser arasında direkt bir bağlantı olmadığı birçok çalışmada vurgulanmıştır.
- İlgili konu: Vücut kitle indeksi ve obezite nedir ve nasıl ölçülür?
Sizler için şeker / karbonhidrat konusunda dilimizde yazılmış en güncel ve kapsamlı makalelerden birini hazırladık.
Şeker / karbonhidrat nedir?
Karbonhidratlar (şeker bileşikleri), yağlar ve proteinler gibi, insanlar ve hayvanların organik besinlerinin en önemlilerindendir. Şekerlerin başlıca amacı enerji vermektir. Şeker besinlerimizde en çok bulunan, yapıca karbon, oksijen ve hidrojenden oluşmuş organik bileşiklerdir. Bu üç elementin sayısına, birleşme düzenine ve insanın yararlanma durumuna göre çeşitli yapıda ve isimde şekerler vardır.
Yukarıdaki şeklide karbonhidratların yapıtaşları görülmektedir. Karbonhidratların en küçük birimleri monosakkaritlerdir (glukoz, fruktoz ve galaktoz). Bunların birleşimlerinden disakkaritler (sükroz, maltoz, laktoz) ve polisakkaritler (nişasta, glikojen, selüloz, kitin) oluşur.
Şekerler:
- Monosakkaritler (glukoz, fruktoz, galaktoz)
- Disakkaritler (sükroz, maltoz, laktoz)
- Polisakkaritler (nişasta, nişasta olmayan polisakkaritler)
- Şeker alkolleri (sorbitol, maltilol, laktitol) ve diğerleri olarak çeşitli gruplara ayrılır
- İlgili konu: Nişasta nedir, fruktoz nedir ve fazla şeker nasıl yağa dönüşür?
Şeker tüketimi ve kanser ilişkisini inceleyen çalışmalar - tarihsel süreç
Şeker tüketimi ve kanser arasındaki ilişkiyi değerlendirmek için yapılan bir çalışmada, 69 farklı araştırmanın sonuçları gözden geçirildi. Değerlendirilen kanserler meme, pankreas, prostat, testis, jinekolojik (kadın üreme sistemi), akciğer, üst sindirim sistemi ve mesane kanserleri idi. Bu kanser bölgelerinin çoğunda, çalışma sayısı bir sonuca ulaşmak için yetersiz olmuştur. Çalışmanın sonucuna göre herhangi bir kanserde şekerin rolü var denemedi. Bununla birlikte çalışmada, sükroz (çay şekeri) içerdiği bilinen kek ve bisküviyi yoğun bir şekilde tüketen kişilerde meme kanseri riskinin arttığı bulundu, fakat bu gıdalar oldukça yoğun bir şekilde yağ da içermektedir, bu nedenle bu risk artışı şeker tüketimine bağlanmadı.
Yüksek sükroz tüketiminin çeşitli hastalıkların riskini artırabildiği uzun zamandır incelenmektedir. Proje 259 adlı 1968 yılına ait bir çalışmada yüksek sükrozlu diyetle beslenen farelerin nişasta bazlı bir diyetle beslenen farelere göre daha yüksek serum kolesterol düzeylerine sahip oldukları ortaya çıkmıştı. Bu çalışma sukroza karşı nişasta ile beslenen farelerin daha sağlıklı bir bağırsak florasına ve dolayısı ile daha sağlıklı bir bağışıklık sistemine sahip olup olmadıklarını karşılaştırmak için yapılmıştı. Çalışmada ayrıca farelerde sükroz tüketimi ve kanser riskinin de araştırıldığı ifade ediliyor. Fakat şeker endüstrisinin, bu çalışmanın sonuçlarının yayınlanmasını engellediği ve buna karşın yağlı beslenmenin, kan kolesterolünü daha çok artırdığına dair çalışmaları desteklediği spekülasyonları ortaya atıldı. Gerçekten de 1960-70’li yıllarda, şekerden çok yağlı gıdaların sağlık üzerine olumsuz etkileri olduğu görüşü ağır basmış ve bu görüş 2000'li yıllara kadar ağırlığını korumuştur. Günümüzde ise, fazla karbonhidrat tüketiminin, fazla yağlı beslenmek kadar - hatta belki daha fazla - sağlık riski taşıdığı artık bilinmektedir.
- İlgili konu: Sağlıklı yağ nedir?
Yiyecek içeceklerdeki şeker ve tatlandırıcıların kanserin oluşması ve yayılması üzerine etkisi her geçen gün daha çok incelenmeye başlandı. Yüksek fruktoz alımının, alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanması hastalığını ve kanser destekleyici bir tümör mikroçevresinin gelişimini tetikleyebileceği düşünülmekte. Fruktozun ayrıca, insülin direncini, inflamasyonu ve reaktif oksijen türlerinin üretimini artırdığı da gösterilmiştir. Glukoz+fruktozdan oluşan bir disakkarit olan sukrozun (sofra şekeri), kanser destekleyici proteinlerin aktivitesini artırdığını ifade eden çalışmalar olmakla birlikte, karbonhidratların (özellikle fruktozun) kanser riskini artırmadığını gösteren çalışmalar da mevcuttur. Ayrıca insan ve hayvan deneylerinde farklı sonuçların çıkmasında, biyokimyasal ve psikolojik farklılıkların rolü olduğu düşünülmektedir. Bir başka kafa karıştırıcı faktör de insana özgü bir davranış olan sigara/tütün kullanımı olabilir. Tütün, birçok kronik hastalıkta, bağımsız bir risk faktörü olmasının yanında, kanser sürecini hızlandırıcı etki de yapmaktadır.
Şeker kanser ilişkisi net olmasa da yüksek glisemik indekse (kan glukoz düzeyini hızla artırıp yüksek insülin salınmasına) sebep olan gıdaları yoğun tüketmenin, ki bunların çoğu şekerli gıdalardır, fazla kilo, obezite ve diyabet gibi hastalıklara yol açtığı nettir. Obezite de başta kolon ve rahim kanseri olmak üzere, birçok kanser riskinin artışı ile ilişkilidir. Diyabet ilişkili kanserlere örnek ise pankreas kanserdir. Bununla birlikte, pankreas kanserinin anormal glukoz metabolizmasından kaynaklanıp kaynaklanmadığı veya hiperinsülineminin (aşırı insülin salınımının) kişiyi pankreas kanserine yatkın hale getirip getirmediği konusunda hala tartışmalar sürmektedir.
Şeker değil fakat karşılanmamış şeker fazlalığı olan obezite, yani tükettiğimizden daha fazla enerji alımı sonucu oluşan obezite, kesin bir kanser nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır.
Aşağıda, karbonhidratların obezite ve kanser ile ilişkisini özetledik:
Karbonhidratlar ve Obezite
Vücut ağırlığı, genetik, çevresel ve psikososyal faktörlerin etkileşimi ile belirlenir ve enerji alımı ve harcamalarının fizyolojik aracılığıyla hareket eder. Yapılan güncel çalışmalar, karbonhidrat ve vücut ağırlığı ile tüketilen enerji oranları arasında tutarlı bir ilişki olmadığını ve vücut ağırlığının birincil belirleyicisi olarak toplam enerji alımının baskınlığını göstermiştir. Bununla birlikte, şekerli içecekler gibi farklı karbonhidrat türlerinin obezite riski üzerinde belirli etkileri olduğunu gösteren kanıtlar ortaya konmuştur. Giderek artan sayıdaki sistematik derlemeler, düşük karbohidratlı diyetler ile bunların vücut ağırlığı üzerindeki etkilerini araştırmıştır. Genel olarak, düşük karbonhidratlı diyetlerin, düşük yağlı diyetlere göre, en azından aynı seviyede (veya daha yüksek) kilo kaybına neden olduklarını göstermiştir (daha az şekerli yemek, daha az yağlı yemeye kıyasla daha faydalı anlamında). Alternatif olarak, düşük karbonhidratlı diyetler, insülin konsantrasyonlarını azaltarak kilo kaybına yol açabilir, böylece vücut yağ depolanmasını engelleyebilir.
Karbonhiratlar ve Kanser
Karbohidratlar ve kanser arasındaki doğrudan bağlantılar karışık sonuçlar ortaya koymaya devam ediyor. Geçmiş sistematik incelemeler, karbonhidratlar ve belli kanserler arasındaki olası bağlantıları doğrulamaktan ziyade, çeşitli iddialar ileri sürmektedir. Bu ilişkilerin örnekleri, sükroz/sakaroz ve kolorektal kanser; laktoz ve yumurtalık kanseri; fruktoz ve pankreas kanseri; glisemik yük / glisemik indeks ve meme, safra kesesi, kolorektal ve endometrial kanser arasında bir bağlantı olduğunu iddia etmektedir. Buna karşılık, kapsamlı meta-analizler karbonhidratlar ile mide-bağırsak sistemi kanserleri riski arasında bir ilişki bulamamıştır. Kanserlerin çok değişken ve çeşitli nedenlere sahip olduğu kabul edilmekle birlikte, karbohidratların rolüne ilişkin ortak bir açıklama, metabolik sendromla doğrudan ilişkisi ve bunun, insülin benzeri büyüme faktörlerinin tetiklemesi üzerindeki etkilerini içerir.
Yüksek karbonhidrat alımı ve artmış kanser riski arasındaki kanıtlanmamış ilişkiyi değerlendirmek yerine, diyet lifinin koruyucu bir etkiye sahip olduğunu gösteren daha fazla kanıt mevcuttur.
Obezite ve Kanser
Karbonhidratlar ve kanser sonuçları arasındaki doğrudan bağlantı yetersizdir ve birkaç kanser türü ile sınırlıdır. Diyet karbonhidrat alımı ve kanser sonuçları arasındaki bağlantıyı araştıran çalışmalarda obezitenin kolon, böbrek, safra kesesi, pankreas, endometrium (rahim) ve menopoz sonrası meme kanserleri, yanı sıra cilt kanseri malign melanom, özofagus (yemek borusu) kanseri ve lösemi ile arasında güçlü bir ilişki bulunmuştur. Çalışmalar gösteriyor ki artan vücut kitle indeksi, böbrek kanseri, meme kanseri, safra yolu kanseri, diffüz B hücreli lenfoma, endometrial (rahim) kanser, tiroid kanseri, kolorektal kanser ve meningioma gibi birçok kanser türleri ile ilişkilidir.
Obezite, sadece yağ dokunun belirgin bir şekilde artması ile değil, aynı zamanda yağ dokunun yeniden modellenmesi sonucu oluşur ve hem obeziteyi oluşturan değişikliklerin hem yağ dokudan salınan maddelerin kanseri tetiklediği düşünülmektedir. Obezite, bağımsız bir kanseri risk faktörüdür.
Ne kadar şeker tüketmeliyiz?
Daha sağlıklı bir yaşam işin her şeyi kararında ve harcadığımız kadar tüketmemiz yararımıza olacaktır. Yerli ve uluslararası sağlık örgütleri şekerin diyetle birlikte sınırlı alınmasını öneriyor, yani gıdalarda doğal olarak bulunan şekerden faydalanalım (meyve şekeri, patatesteki nişasta gibi). Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) şekerin aynı zamanda diş sağlığına olan zararından dolayı da günlük diyetle alınan enerjide şekerin payının %10’dan az olmasını öneriyor. DSÖ, şeker eklenmesini veya şekerle tatlandırılmış gıdayı: yemeklerde, içeceklerde, şuruplarda, balda, meyve suyunda ve meyve suyu konsantrelerindeki şekerle tanımlarken sebze-meyvelerdeki ve sütteki iç şekeri buna dahil etmiyor.
İngiltere Beslenme Bilimsel Komitesi yüksek şeker alımını yüksek kalorili diyetle ilişkilendirerek ikisinin de azaltılması gerektiğini vurgulamış ve eklenmiş şeker alımının günlük alınan enerjinin %5’in den az olması gerektiğini söylemiştir. Kanada Kalp ve İnme Vakfı buna ilave olarak kalp hastalıkları, felç, obezite, diyabet, yüksek kan şekeri ve kanser gibi hastalıklara karşı günlük diyetle alınan şekerin %5’in altında olmasını öneriyor.
Sonuç
Tüm bunlardan çıkarabileceğimiz sonuç sağlıklı bir diyet kişisel sağlığın önemli bir bileşenidir. Çok fazla şeker tüketmek sağlığımız için iyi olmamakla birlikte, mevcut bilimsel verilerle şeker kanser yapar denilemez. Kanser hastalarının şekerli gıda tüketmesi yasaktır şeklindeki söylemler de bilimsel bir kanıt taşımamaktadır, yani böyle bir yasak söz konusu değildir. Şekerin fazlası herkese zararlıdır. Sağlıklı beslenme kuralları çerçevesinde sadece kanser hastaları değil, kimse fazla şeker tüketimi yapmamalıdır. Normal miktarlarda tüketebilirsiniz. Sağlıklı bir diyette vücudun kendi gereksinimlerini karşılayabilmesi için yağ, protein ve şekerler gereken ölçülerde alınmalıdır.
İlgili Konu:
1. B Sartorius, K Sartorius, C Aldous ve ark.
Carbohydrate intake, obesity, metabolic syndrome and cancer risk? A two-part systematic review and meta-analysis protocol to estimate attributability.
BMJ Open. 2016
2. Tauseef A. Khan and John L. Sievenpiper.
Controversies about sugars: results from systematic reviews and meta-analyses on obesity, cardiometabolic disease and diabetes.
Eur J Nutr. 2016.