Bireysel sağlımız ve gezegen sağlığı arasında bir bağlantı olduğunu söylesek şaşırır mıydınız? Hayvansal ürünlerin tüketiminin artması ve bunun çevreye olan olumsuz etkileri, iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir faktördür. Yeni ve dikkat çekici bir çalışmaya göre, sürdürülebilir diyetlere geçiş, hayvansal protein kaynaklarının azaltılmasını ve bitki bazlı gıdaların tüketiminin artırılmasını gerektiriyor. Bu değişiklikler, kronik hastalıkların riskini azaltarak kişisel sağlığı iyileştirecek ve aynı zamanda Dünya gezegenimizin sağlığına da katkıda bulunacaktır.

Kötü Beslenme – Kronik Hastalıklardan Küresel Isınmaya

Dünya çapında insanlık, bir yandan kötü beslenmenin getirdiği kronik hastalıklarla savaşırken bir yandan da iklim değişikliğinin etkileriyle savaşmaktadır. Eldeki verilere bakıldığında, beslenme düzeninin değiştirilip sağlık için faydalı olana odaklanma zamanın geldiği çok açıktır.

Hayvansal protein tüketiminin artması hayvancılık sektörünün daha da büyümesine neden olmaktadır. Global çapta 50 yıl öncesine kıyasla üç kat fazla et ve iki kat fazla süt üretilmektedir. Bu talep yerli hayvan otlatma için tarıma uygun ekosistemlerin yok edilmesi ve hayvan yemi üretiminin artmasına sebep olmaktadır. Hayvansal ürünler ve tedarik zinciri karbondioksit, metan ve azot oksitleri gibi sera gazı emisyonlarına katkıda bulunur.

Hayvancılık sektörü, atmosferdeki metan gazının %50'sini ve azot oksitlerin %60'ını üretmektedir. Bu gazlar, karbondioksitin küresel ısınmaya etkisine kıyasla, metan için 25 kat ve azot oksitler için 298 kat daha güçlüdür. Küresel Isınma Potansiyeli (GWP), bir sera gazının atmosfere salındığında karbondioksitin sebep olduğu ısınma etkisine kıyasla ne kadar ısı tutma kabiliyetine sahip olduğunu gösterir. GWP değeri, karbondioksit için 1 olarak belirlenmiştir. Diğer sera gazlarının GWP değerleri ise, bu gazların ısıyı ne kadar etkili tuttuklarına ve atmosferde ne kadar süre kaldıklarına bağlı olarak değişir.

İklim değişikliğine karşı mücadelede zaman azalırken, 2016'da yapılan Paris Anlaşması ile küresel ısınmanın sanayileşme öncesi döneme göre 2°C'den daha düşük bir artışla (ideali 1,5°C) sınırlandırılması amaçlanmıştır. Bu anlaşma, iklim değişikliği konusunda uluslararası düzeyde yasal olarak bağlayıcıdır. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı ise iklim değişikliğini küresel bir acil durum olarak kabul etmiştir. Ayrıca, Amerikan Tıp Birliği (AMA) iklim değişikliğini toplum sağlığı açısından bir kriz olarak nitelendirmiştir.

EAT-Lancet Komisyonu'na göre 2050'ye kadar sağlıklı ve sürdürülebilir diyetlere dönüşüm, küresel kırmızı et tüketiminin yarı yarıya azalmasını ve fındık, meyve, sebze, baklagil tüketiminin iki katına çıkmasını gerektirecektir. Bu, hayvancılığın sera gazı emisyonlarındaki katkısının azaltılması ve küresel sıcaklık artışlarını sınırlamada önemli bir adımdır. Fosil yakıt emisyonları ortadan kaldırılsa bile, yalnızca küresel gıda sisteminden gelen emisyonlar Paris Anlaşması hedeflerine ulaşmayı imkânsız kılmaktadır. Bu hedefler doğrultusunda İklim Değişikliği Hükümetlerarası Paneli, bu hedeflere ulaşmak için sürdürülebilir bitki temelli diyetlere yönelik büyük değişiklikler yapılmasını önermektedir.

bitki ve hayvan bazlı diyetin bireysel ve gezegen sağlığına etkileri yaşam süresi

Kronik Hastalıkların En Önemi Nedeni Olarak Beslenme Şekli

Diyet seçimleri kronik hastalıkların en büyük nedenidir. Bitki bazlı diyetler birçok çalışmada obezite, kardiyovasküler hastalıklar, diyabet, kronik böbrek hastalığı ve kanser gibi kronik hastalıkların sıklığında azalmayla ilişkilendirilmiştir. Ayrıca Covid-19'a yakalanmada düşük risk ve daha hafif hastalık seyri ile ilişkilendirilmiştir. Tarihsel kanıtlar devam eden endüstriyel hayvancılık uygulamalarının gelecekte pandemilerin ortaya çıkmasına neden olabileceğini göstermektedir.

Karbondioksit eşdeğerleri (CO2eq), bir sera gazının küresel ısınma potansiyelini karbondioksit cinsinden ölçen bir birimdir. Baklagil ve soya gibi bitki bazlı proteinler 28 g kuru servis başına 1 CO2eq'den azken, aynı gram bazında sığır eti 1200 CO2eq domuz eti ise 200 CO2eq'dir. Sonuç olarak, hayvansal gıdalardan kaynaklanan küresel sera gazı emisyonları bitki bazlı gıdalardan iki kat fazladır ve hayvansal gıda üretimi (hayvan yemi de dahil olmak üzere) gıda üretimi ile ilgili sera gazı emisyonlarının %57'sinden sorumludur (sadece %29'u bitki bazlı gıdalardan kaynaklanır). Buna göre, standart diyet önerileriyle uyumlu daha fazla bitki bazlı diyetlere geçiş, 2050'de küresel mortaliteyi (ölüm oranı) %6 ila %10 azaltabilir ve gıda kaynaklı sera gazı emisyonlarını %29 ila %70 azaltabilir.

Ulusal yönergelerde gıda seçimlerinin çevresel etkisini önerilerine dahil edebilir. Yakın tarihte yapılan bir çalışmada 83 ülkenin ulusal diyet yönergeleri değerlendirilmiş ve bu yönergelerin sadece %45'inin (dünya nüfusunun yaklaşıl %17’si) çevresel sürdürülebilirliğe uygun olduğu gözlemlenmiştir. Düşük et içeren diyet modellerinin benimsenmesi, erken yaşam kaybı oranlarında büyük azalmalara yol açabilir (örneğin fleksitarian diyet için %19). Bu kanıtlar, daha sağlıklı ve çevre dostu diyetlere yönelik programlara devletlerin yatırım yapması için ikna edici nedenlerdir.

Hayvancılık, gıda ve ilaç sektörlerindeki şirketler, sağlıklı beslenme değişikliklerini önermekten kaçınabilir çünkü bu değişiklikler onların çıkarlarına uymayabilir. Bu durumda, tıbbi profesyonellerin, dünya sağlığına yönelik önlemleri savunmak ve yasaları desteklemek için önemli bir rolü vardır. Sağlık çalışanları, hastaların, ailelerin ve geniş toplulukların yaşamlarını etkileyebilecek sağlıklı beslenme değişiklikleri konusunda bilgi ve rehberlik sağlamakla yükümlüdür. Bu, gelecek nesillerin ve gezegenimizin sağlığı için önemli bir sorumluluktur.