• Araştırmacılar, yüksek D vitamini seviyelerine genetik yatkınlığın genel sağlığı etkileyip etkilemediğini görmek için bir araştırma yaptı.
  • Daha yüksek D vitamini seviyelerine genetik yatkınlığın, düşük D vitamini seviyesine sahip kişilerde tüm nedenlere bağlı yaşam kaybı riskini %30 azalttığını buldular.
  • D vitamini düzeyi yüksek olanlar arasında genetik yatkınlığın yaşam kaybı oranı üzerinde hiçbir etkisi yoktu.
  • Araştırmacılar, genetik kanıtların, yalnızca D vitamini düzeyi düşük olan kişilerde D vitamini düzeyleri ile yaşam kaybı oranı arasında nedensel bir ilişki olduğunu öne sürdüğü sonucuna varıyor.

D Vitamini Takviyeleri Sorusu

D vitamini, kanser ve kardiyovasküler hastalık dahil kronik hastalık riskini azalttığı düşünülen temel bir besindir. Bilim insanları, D vitamini seviyelerinin çoklu sağlık koşullarını nasıl etkileyebileceğini tam olarak bilmemektedir. Bazı bilim insanları, D vitamininin, kaderinleri düzenleyerek kansere karşı koruyabileceğini öne sürüldü. Bu proteinler düzenleyici doku mimarisinin korunmasından ve hücre büyümesi ve farklılaşmasının düzenlenmesinden sorumlu hücre-hücre yapışmasında yer alan proteinlerdir. Buna rağmen birkaç büyük randomize çalışmalar sonucunda D vitamini eksikliği için D vitamini takviyesinin kanser veya kardiyovasküler hastalık için herhangi bir faydası olduğuna dair bir kanıt bulunamamıştı. Bu durum araştırmacıların D vitamini seviyelerinin bu hastalıkların riskini azaltmada gerçekten bir rol oynayıp oynamadığını veya daha sağlıklı insanların başka nedenlerle doğal olarak daha yüksek vitamin seviyelerine sahip olup olmadığını sorgulamalarına neden oldu.

Birleşik Krallık'taki Cambridge Üniversitesi bünyesindeki araştırmacılar tarafından insanların yüksek D vitamini seviyelerine sahip olmaya yatkın hale getiren kalıtsal genetik değişikliklerin genel sağlık üzerinde bir rol oynayıp oynamadığını görmek için bir araştırma yapıldı. Araştırmanın baş yazarı Dr. Stephen Burgess "Araştırma sonucunda D vitamini seviyesini yükseltmenin önemli hastalık ve ölüm riskini azaltabileceği fakat bu durumun yalnızca D vitamini düzeyi düşük olan kişilerde azalabileceğini öne süren ilgi çekici yeni kanıtlar sunmakta ve yeterli D vitamini seviyelerini korumak önemlidir ancak bir eşik seviyesinin ötesinde takviyenin hiçbir faydası yok gibi görünüyor" diye eklemektedir.

Çalışmanın Detayları

Araştırmacılar tarafından ilk olarak Birleşik Krallık Biobank'tan Avrupa Kanser ve Beslenme Kardiyovasküler Hastalıklara Yönelik Prospektif Araştırma Çalışmasından ve Vitamin D Çalışmaları iş birliğinden yaklaşık 31 çalışmadan veri toplandı. Toplamda Avrupa kökenli 386.406 orta yaşlı bireyin sağlık verilerini analiz edilip her biri ortalama 9,5 yıl boyunca takip edildi, kan D vitamini seviyesini belirlediğimiz 25(OH)D ölçümleri yapıldı ve bu kişilerin başlangıçta kardiyovasküler hastalığı bulunmamaktaydı.

25(OH)D vücutta D vitamininin başlıca dolaşan formudur. Vücuda güneş ışığı ve beslenme kaynaklı alınan D vitamini seviyesini göstermek için kan testi ile ölçülür. Çalışma süresi boyunca 33.546 kişi koroner kalp hastalığı geliştirdi, 18.166 kişi felç geçirdi ve 27.885 kişi hayatını kaybetti.

Genetik Olarak Daha Yüksek D Vitamini Seviyelerine Yatkın Olmak

Araştırmacılar D vitamini düzeylerinin rolünü anlamak için katılımcıları daha yüksek D vitamini seviyelerine yatkın hale getiren kalıtsal genetik değişiklikleri araştırdı.

Düşük 25(OH)D seviyesi, 25 nmol/L daha düşük değerler olarak tanımlandı. Bununa birlikte, daha yüksek, D vitamini seviyelerine genetik yatkınlık ile daha düşük yaşam kaybı riski arasında güçlü bir bağlantı tespit ettiler.

Araştırmacılar ayrıca 10 nmol/L daha yüksek 25(OH)D genetik yatkınlık ile %30 daha düşük tüm nedenlere bağlı ölüm riski arasında bir bağlantı buldular. Analizler kardiyovasküler hastalıklar ve kansere bağlı ölümler üzerinde benzer etkiler gösterdi.

Bununla birlikte bu etkiler yalnızca aşırı düşük D vitamini düzeyi olan veya 40 nmol/L’nin altındaki kişilerde belirgindi.

Yararlı etkinin esas olarak 25(OH)D seviyeleri 25 nmol/L'nin altında olan kişilerde olması son klinik denemelerin neden boş sonuçlar gözlemlediğini açıklıyor çünkü 25(OH)D seviyeleri çok düşük olan yeterli katılımcıya sahip değillerdi.

Altta Yatan Mekanizmalar Nelerdir?

Araştırmacılar, D vitamininin etkilerinin altında yatan birkaç potansiyel mekanizmayı vurgulamaktadır:

Örneğin, hayvan çalışmaları D vitamininin proteinleri parçalayan bir grup enzim olan kardiyak metalloproteinazlar ve bağ dokusunda en yaygın hücre tipi olan fibroblastlar üzerindeki etkisinden dolayı kalp fonksiyonunu düzenleyebileceğini göstermiştir. Ayrıca endotel hücre fonksiyonunda da rol oynar. Bu hücreler kan damarlarının astarını oluşturur ve kan ile çevre dokular arasındaki alışverişi düzenler.

D vitamini endotel hücreleri üzerindeki etkisi aracılığıyla şunları düzenler:

  • Daralmış kan damar tonusu / gerginliği
  • Kan damarı duvarındaki yağ, kolesterol ve diğer maddelerin birikmesi ile oluşan ateroskleroz
  • Kalsiyumun kan damarlarının içinde biriktiği yaşlanma sürecinin ortak bir parçası olan arteriyel kireçlenme elastikiyetlerini kaybetmelerine ve strese karşı daha savunmasız hale gelmelerine neden olur.

Araştırmacılar, tümöral yapıların oluşmasını, yani hücrelerin aşırı büyümesini ve bölünmesini ayrıca kanserde DNA onarımı ve immünomodülasyonu etkileyecek hücre bölünmesi ve programlanmış hücre ölümü ile ilgili gen ekspresyonu durumlarının D vitamininden etkilediğini eklemektedir.

Çalışmanın yazarları, genetik kanıtların D vitamini düzeyi düşük kişilerde 25(OH)D konsantrasyonları ile yaşam kaybı oranı arasında nedensel bir ilişki olduğunu sonucuna varmaktadır, ancak sonuçlarda bazı sınırlamalara dikkat çekmektedir. Örneğin, analizlerinin yalnızca Avrupa kökenli orta yaşlı bireyleri kapsadığını yani sonuçlarının farklı cilt tonlarına sahip kişiler için geçerli olmayabileceğini vurgulamaktadır. Koyu tenli kişilerde genellikle daha düşük D vitamini seviyeleri olduğu için daha fazla analiz gereklidir.

Bu çalışmada D vitamini almanın kardiyovasküler hastalıklar ve kanser gibi kronik hastalık riskini azaltmada bir etkisi olup olmayacağına dair önemli bir soruyu ele aldı. İngiltere’deki Reading Üniversitesi’nde nutrigenetik ve nutrigenomik profesörü olan Prof. Vimal Karani şöyle söyledi. "Ancak çalışmanın Avrupa kökenli katılımcılara odakladığı göz önüne alındığında bulgular yalnızca Avrupa toplumlarına genellenebilir."

"Ayrıca etki sadece kısmen genetik enstrüman seçimine atfedilebilecek düşük D vitamini konsantrasyonlarına sahip olanlarda gözlemlendi. Genetik risk skoru iki gen 25(OH)D'nin sentezinde ve diğer ikisi vitamin D’nin metabolizmasında yer aldığı dört farklı gen bölgesinden 21 genetik varyant kullanılarak oluşturuldu. Önceki çalışmalar, sentez genleri tarafından açıklanan 25(OH)D konsantrasyonlarındaki varyasyonun metabolizma genleri tarafından açıklanan varyasyondan daha az olduğunu göstermiştir. Yazarlar sonuçların tek bir gen bölgesi tarafından yönlendirilip yönlendirilmediğini görmek için bir duyarlılık analizi yapmış olsalar da çalışma sırasıyla sentez ve metabolizma genetik risk puanlarının majör hastalık ve ölüm riski üzerindeki bireysel etkisine bakmadı ve bu sadece D vitamini düzeyi düşük olanlarda görülen etkileri kısmen açıklayabilir."

"Ancak Avrupalıların yaklaşık %40'nın D vitamini eksikliği ve %13'nün ciddi şekilde eksik olduğu göz önüne alındığında bu çalışma kronik hastalık riskinin üstesinden gelmek için D vitamini takviyesine ihtiyaç olduğunu öne sürmede önemli halk sağlığı etkilerine sahiptir."

Prof. Scragg:

"Amerika Birleşik Devletleri'nden VITAL çalışması ve Yeni Zelanda'dan ViDA çalışması D vitamini durumunun genetik belirteçleri ile kardiyovasküler hastalık arasında hiçbir ilişki olmadığını gösteren çalışmalardır. Mevcut çalışmadaki katılımcıların küçük bir bölümünde yalnızca orta derecede yararlı bir etki olduğu göz önüne alındığında D vitamini takviyesi için büyük bir klinik deneme yapılması gerekir. Sonuç olarak bu çalışma muhtemelen D vitamininin kardiyovasküler hastalıklara ve tüm nedenlere bağlı ölümlere karşı koruyup korumadığına dair en güçlü ve en kesin kanıtı sağlayacaktır" dedi.