ASCO GU Kanserler Sempozyumu, Amerikan Klinik Onkoloji Derneği (ASCO) tarafından düzenlenen ve prostat, mesane, böbrek ve testis kanserlerini kapsayan genitoüriner (GU) kanserlerle ilgili son gelişmelerin paylaşıldığı, bu alandaki en önemli toplantılardan biridir. Sempozyum genellikle Ocak ya da Şubat aylarında düzenlenir ve dünya çapında onkoloji uzmanlarını, araştırmacıları, hekimleri ve sağlık profesyonellerini bir araya getirir.

2024 ASCO GU Kanserler Sempozyumu'nda sunulan önemli bazı araştırma sonuçlarını paylaşalım. En dikkat çeken çalışmalar şunlar oldu:

  • BRCAAway çalışması: Metastatik kastrasyona dirençli prostat kanseri (mCRPC) olan hastalarda, iki farklı tedavi yöntemi karşılaştırılıyor. Bir yandan, tedavilerin sırayla uygulanması (örneğin, bir ilacın kullanıldıktan sonra diğerine geçilmesi) inceleniyor. Diğer yandan, ilk tedavi aşamasında birden fazla ilacın birlikte kullanılması (kombinasyon tedavisi) değerlendiriliyor.
  • CheckMate-9ER ve CheckMate-214 denemeleri: Berrak hücreli böbrek hücreli karsinomu (ccRCC) olan hastalar üzerinde yapılan bu iki çalışmada, farklı tedavi yöntemlerinin etkinliği araştırılıyor. Bu denemelerde, yeni tedavi kombinasyonları ve bu tedavilerin hastalar üzerindeki etkileri güncellenmiş sonuçlarla inceleniyor.
  • mUC retrospektif çalışması: Bu çalışma, FGFR2 ve FGFR3 mutasyonlarına sahip metastatik ürotelyal kanser (mUC) hastalarını inceliyor. Gerçek dünya verilerine dayanan bu retrospektif çalışmada, bu özel genetik değişikliklere sahip hastaların tedavi sonuçları ve bu tedavilerin etkinliği değerlendiriliyor.

Bu çalışmalar, ileri evre prostat ve böbrek kanserlerinin tedavisindeki yeni yaklaşımları ve tedavi sonuçlarını detaylı bir şekilde inceleyerek, bu alandaki bilgi birikimine önemli katkılarda bulunuyorlar.

Prostat Kanserinde HDR’yi Test Etmenin Önemi Artıyor

BRCAAway çalışması, mCRPC tedavisinde sıralama ve ilk aşamada kombinasyon tedavileri arasındaki önemli soruları ele alıyor. Faz 2 denemesi olan bu çalışmada, mCRPC hastalığı olan ve daha önce PARP inhibitörleri, ARPI'ler veya mCRPC ayarında kemoterapiye maruz kalmamış hastalar, homolog rekombinasyon onarım mutasyonları taşıyorlardı. Hastalar, günde bir kez 1000 miligram abirateron monoterapisi, günde iki kez 300 miligram olaparib monoterapisi veya abirateron ve olaparib kombinasyonuna randomize edildi. Çalışmanın birincil sonlanm noktaları, hastaların tedaviye verdikleri yanıtı değerlendirmekti. Bu değerlendirme, tümörlerin boyutlarındaki değişiklikleri takip eden RECIST 1.1 kriterleri, prostat kanserine özel Prostat Kanseri Çalışma Grubu 3 kriterleri, doktorların genel klinik gözlemleri ve hastaların hayatta kalma durumlarına bakılarak yapıldı. Bu dört değerlendirme yöntemi bir arada, tedavinin etkinliğini kapsamlı bir şekilde ölçmek için kullanıldı.

İkincil sonlanım noktaları arasında ölçülebilir hastalık yanıt oranları, PSA yanıt oranı ve toksisite yer aldı. Kombinasyon kolu 21, abirateron monoterapi kolu 19 ve olaparib monoterapi kolu 21 hasta ile nispeten küçük bir denemeydi. Hastaların %26'sı hormon duyarlı ayarında dosetaksel kemoterapisi almış ve sadece %3'ü daha önce bir ARPI'ye (darolutamid veya enzalutamid veya metastatik olmayan CRPC ayarında) maruz kalmıştı.

Sonuçlar oldukça ilgi çekici. Kombinasyon kolunda ortanca ilerlemesiz sağkalım 39 ay iken, abirateron kolunda 8,4 ay ve olaparib kolunda 14 aydı. Önemli bir bulgu olarak, monoterapi kollarında da geçişe izin verildi. Abirateron alan 19 hastanın 8'i olaparib almak üzere geçiş yapmış ve olaparib alan 21 hastanın 8'i abirateron koluna geçiş yapmıştır. Randomizasyondan sonra her iki grup hastada da ortanca progresyonsuz sağkalım (PFS) 16 aydı. Bu, abirateron ile olaparib kombinasyon tedavisiyle tedaviye başlayan hastalarda 39 ay ile kıyaslandığında dikkat çekici.

Bu sonuçlar, gerçek dünya uygulamalarında mCRPC hastalarının yalnızca yarısının ikinci basamak tedavi aldığını göz önüne alındığında daha da önemli. Bu sonuçlara dayanarak, ilk basamak mCRPC ayarında bir ARPI ile bir PARP inhibitörünün kombinasyonuyla yoğunlaştırma, bu ajanların sıralamasına göre üstün etkinlik sunuyor gibi görünüyor.

En Doğru Biyopsi Yaklaşımı Hangisi: Transperineal mi Transrektal mi?

Prostat kanseri tedavisinde, transperineal ve transrektal biyopsi yöntemlerini karşılaştıran çalışmalar dikkat çekiyor. 261 numaralı bildiri, "Transperineal ile Transrektal Prostat Biyopsisi Arasındaki Randomize Deneme: Enfeksiyon Komplikasyonlarını Önlemek" başlığını taşıyor. Bu çok merkezli randomize çalışmada, şüpheli prostat kanseri olan hastalarda bu iki yaklaşım karşılaştırılmış. Transperineal yaklaşımla hiç enfeksiyon rapor edilmezken, transrektal yaklaşımla 4 enfeksiyon tespit edilmiş (p-değeri 0.059). Diğer komplikasyon oranları her iki grupta da benzer ve düşük bulunmuş. Ayrıca, klinik olarak anlamlı kanser tespiti her iki teknik arasında benzer bulunarak transperineal yaklaşımın enfeksiyon riskini azaltabileceği sonucuna varılmış.

Diğer bir bildiri olan 273 numaralı "Transrektal ve Transperineal Yaklaşımlar Arasında Yüksek Riskli Prostat Kanseri Tespitindeki Farklar" başlıklı çalışmada, MRG füzyon tekniklerine dayalı transperineal biyopsinin, transrektal yönteme kıyasla yüksek riskli prostat kanseri ve diğer risk faktörlerini, örneğin perinöral ve lenfovasküler invazyon veya kribriform desen varlığını daha yüksek oranda tespit ettiği bulunmuş. Bu bulgular, transperineal yaklaşımın giderek daha fazla önem kazandığını ve geleneksel yöntemlere göre daha fazla fayda sağlayabileceğini gösteriyor.

Böbrek Kanserinde Yeni Tedavi Yaklaşımları

Böbrek kanseri alanında ise, LITESPARK-005 çalışması ve CheckMate 9ER ile CheckMate 214 denemeleri ön plana çıkıyor. LITESPARK-005 çalışmasının 361 numaralı bildirisinde, belzutifanın hastalar tarafından bildirilen sonuçları ele alınıyor. Bu Faz 3 çalışmada, önceki immün kontrol noktası ve anti-anjiyojenik tedavilere ilerleme göstermiş ileri veya metastatik berrak hücreli böbrek hücreli karsinoma hastalarında belzutifan ile tedavi incelenmiş. Ortanca 25,7 aylık takipte, belzutifan ile tedavi süresi ortanca 7,6 ayken, everolimus ile sadece 3,9 ay olmuş. İkinci ara analiz kesim tarihinde hastaların %22,6'sı belzutifan ile tedaviye devam ederken, sadece %5'i everolimus ile tedaviye devam etmiş. Yaşam kalitesi anketlerinde, çeşitli yaşam kalitesi puanlarının bozulma süresi, standart ölçeklerle değerlendirildiğinde, belzutifan kolunda everolimus koluna göre anlamlı olarak daha uzun olmuş. Ayrıca, everolimus kolundaki hastalar daha kötü fiziksel işlevsellik puanlarına sahip olmuş.

CheckMate 9ER ve CheckMate 214 denemelerinin daha uzun süreli takip sonuçları da ilgi çekici. CheckMate 9ER çalışmasının 362 numaralı özetinde, nivolumab ve kabozantinib kombinasyonunun sunitinibe kıyasla PFS'yi ve genel sağkalımı anlamlı şekilde iyileştirdiği gözlemlenmiş. Ortanca 55 ay takip süresinde, nivolumab ve kabozantinib kombinasyonunun, sunitinibe kıyasla ilerleme veya yaşam kaybı riskini %42 ve yaşam kaybı riskini %23 azalttığı bildirilmiş. Bu sonuçlar, ileri veya metastatik böbrek hücreli karsinoma hastalarında birinci basamak tedavi olarak bu kombinasyonun kullanımını destekliyor.

Enfortumab Vedotin ve Erdafitinib Kullanımı

Mesane kanseri tedavisinde, UNITE veritabanından iki heyecan verici bildiri öne çıkıyor. 537 numaralı bildiri, "UNITE Çalışmasında Avelumab Sonrası Enfortumab Vedotin ile Tedavi Edilen İleri Evre Üretral Karsinomlu Hastalarda Sonuçlar" başlığını taşıyor. Bu özette, platin bazlı tedaviye ve avelumab idame tedavisine direnç geliştiren hastalarda üçüncü basamak tedavi olarak enfortumab vedotin ile tedavi gören 49 hastanın sonuçları açıklanıyor. Ortanca 8.5 aylık takip süresinde, enfortumab vedotin ile tedavi edilen hastalarda ortanca ilerlemesiz sağkalım 7 ay ve ortanca genel sağkalım 13.3 ay olarak belirlenmiş, objektif yanıt oranları %54 olarak bulunmuş. Bu çalışma, daha önceki basamak tedavilerde ilerleme gösteren hastalar için enfortumab vedotinin etkili bir kurtarma tedavisi rejimi olduğunu gösteriyor.

Bir diğer bildiri olan 616 numaralı "Metastatik Ürotelyal Kanserli Hastalarda Erdafitinib ve Enfortumab Vedotin Sıralaması" başlıklı çalışma, erdafitinib ve enfortumab vedotin kullanımını ele alıyor. Erdafitinib, bir basamak sistemik tedavi ilerleme sonrası lokal ileri veya metastatik ürotelyal karsinomlu ve FGFR3 değişiklikleri taşıyan hastalar için onaylanmış bir fibroblast büyüme faktörü reseptör kinaz inhibitörüdür. Bu retrospektif çalışmada, metastatik ürotelyal karsinomlu ve FGFR2 veya FGFR3 değişiklikleri taşıyan hastalarda enfortumab vedotin sonrası erdafitinib, enfortumab vedotin öncesi erdafitinib ve sadece enfortumab vedotin alan hastaların sonuçları rapor edilmiş. İlginç bir şekilde, her iki ajanı da alan hastalar, tedavi sırası ne olursa olsun, sadece enfortumab vedotin alan hastalara göre daha uzun genel sağkalım süresine sahip olmuşlar (hazard oranı 0.52). Enfortumab vedotin monoterapi kolunda objektif yanıt oranı %49 iken, bu ajanlar sıralandığında enfortumab vedotinin objektif yanıt oranı erdafitinib sonrası %32 ve erdafitinib öncesinde %67 olarak bulunmuş.

Bu sonuçlar, gerçek dünya verileri olmasına rağmen, özellikle erdafitinib sonrası enfortumab vedotin kullanımı ve bu ilacın birinci basamak tedavi olarak kullanıldığı durumlar hakkında daha büyük ve prospektif çalışmaların gerekliliğini vurgulamaktadır. Bu çalışmalar, mesane kanseri tedavisinde önemli ilerlemeleri ve hastalar için umut verici tedavi seçeneklerini gösteriyor.