Türkiye'de onkoloji (kanser bilimi), Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren önemli bir alan olmuştur. İlk kanser laboratuvarı ve klinikleri bu dönemde kurulmuş ve kanserle mücadele için önemli adımlar atılmıştır. Günümüzde geldiği noktada ise takdire şayan gelişmeler kaydetmiştir.

Türkiye'de Kanser Tedavisinin Kısa Tarihi

Osmanlı İmparatorluğu'nda kanser tarihine ilişkin bilgiler oldukça sınırlıdır. Bunun nedeni, o dönemde kanserin tanı ve tedavi yöntemlerinin henüz gelişmemiş olmasıdır. Osmanlı kaynaklarındaki tıbbi eserlerde kanserle ilgili belirtiler yer alsa da, bu belirtilerin neye işaret ettiği tam olarak anlaşılamamaktadır.

Osmanlı'da kanserle ilgili erken dönem çalışmalarından biri, 17. yüzyılda yaşamış olan Ebubekir bin Muhammed el-Halici'nin "Kitabü'l-Menafi" adlı eseridir. Bu eserde, kanserin belirtileri ve tedavisi hakkında bazı bilgiler yer almaktadır.

Osmanlı İmparatorluğu'nda kanserle ilgili ilk modern çalışmalar, 1890'larda Dr. Cemil Topuzlu tarafından yapılan meme kanseri cerrahileriyle başladı. Türk cerrahisi tarihinde önemli bir yere sahip olan Dr. Cemil Topuzlu, meme kanseri cerrahisinde önemli bir teknik geliştirmiştir. 1890'ların sonlarında yaptığı meme kanseri ameliyatlarında, koltuk altındaki arteri yaralayan Dr. Topuzlu, kesilen arteri karşılıklı sütüre ederek teknik bir yenilik yapmıştır. Bu yöntem, o dönemde meme kanseri cerrahisinde önemli bir gelişme olarak kabul edilmiştir.

Türkiye'deki kanser araştırmaları ve mücadelesi, cumhuriyetin ilk yıllarında birçok hekim tarafından yoğun bir şekilde sürdürülmüştür. İlk kanser teşhis ve tedavi kitapları, 1920'lerde çeviri olarak yayımlanmıştır. Bunun yanı sıra, Türkiye'deki üçüncü milli tıp kongresinde kanser, özel bir oturumda ele alınmış ve bu oturumda kanserle ilgili farklı disiplinlerden çok sayıda hekim bir araya gelerek fikir alışverişinde bulunmuştur.

1925 yılında Hamdi Suat Aknar tarafından kurulan patoloji laboratuvarı, kanser araştırmalarında önemli bir merkez haline geldi. Aknar'ın 1927 yılında yayınladığı makale, uluslararası tıp literatürüne geçti. 1926 yılında Kazım İsmail Gürkan'ın "Kanserin Esbâb ve Tedavisi" adlı eseri yayınlandı ve kanserle ilgili bilimsel çalışmaların artmasına öncülük etti. 

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nin kurucusu olan Prof. Dr. İbrahim Türe, 1935 yılında Türkiye'de ilk kanser kliniğini açmıştır. Bu klinik, kanser hastalarına modern tedavi yöntemlerini uygulamaya başlamıştır. Aynı zamanda, ülkemizdeki ilk kanser sınıflandırması ve kanser istatistikleri bu klinikte oluşturulmuştur.

Ülkemizde kanserle ilgili çalışmaların artmasıyla birlikte, 1930'larda Türkiye'de kanser tedavisi için kurumlar açılmaya başlandı. İstanbul Üniversitesi'nde 1933 yılında "Kanser Enstitüsü" kuruldu ve burada kanser araştırmaları yapılmaya başlandı. 1940 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde "Radyoterapi Kliniği" açıldı.

1950'lerden itibaren kanserle mücadele Türkiye'de hız kazandı. 1953 yılında "Kanser Savaş Derneği" kuruldu ve kanserle ilgili farkındalık çalışmaları yapılmaya başlandı. 1956 yılında Ankara Üniversitesi'nde "Kanser Araştırma Enstitüsü" kuruldu ve kanserle ilgili bilimsel çalışmalar artarak devam etti.

1960'larda Türkiye'de kanser tedavisi için yeni yöntemler geliştirildi. 1960 yılında İstanbul Üniversitesi'nde "Kanser Polikliniği" açıldı. 1962 yılında Türkiye'nin ilk radyoterapi cihazı kullanılmaya başlandı. Aynı yıl Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde "Kanser Tedavi Merkezi" açıldı.

Bugün, Türkiye'de kanser teşhis ve tedavisi konusunda önemli bir gelişme kaydedilmiştir. Ülkemizdeki birçok hastane, modern tıbbi cihazlar ve tedavi yöntemleri ile donatılmıştır. Ayrıca, kanser araştırmaları ve çalışmaları da hız kesmeden devam etmektedir. Bu sayede kanserle mücadelede önemli adımlar atılmakta ve kanserle ilgili farkındalık artırılmaktadır.

Türkiye'de Modern Kanser Tedavisi

Yazının  devamında soru-cevap şeklinde, ülkemizde kanser tedavilerinde gelinen noktayı paylaşıyoruz.

Ülkemizde uygulanan kanser tedavileri ile gelişmiş diğer ülkelerde uygulanan tedaviler arasında bir fark var mı? Bireye özgü tedavi, akıllı tedavi uygulamaları, kanser görüntüleme ve tedavisindeki yenilikler nelerdir? Ülkemizde uygulanıyor mu? Kanser tedavisinde diğer ülkelere göre bizim üstün yanlarımız var mı?

Ülkemizde uygulanan kanser tedavileri ile Avrupa veya Amerika’da uygulanan tedaviler arasında bir fark var mı?

Günümüzde, bilginin ulaşılabilirliği neredeyse dakikalarla ölçülebilecek kadar hızlıdır. Kanser tedavisinde en önemli faktör, değişen ve güncellenen tedavi stratejilerine erişim, bu stratejilerin gelişimine katkı sağlayan klinik araştırmaları takip etmek ve uzman görüşlerini rutin pratiğe aktarmaktır. Bilginin hiçbir kurum ya da kişinin tekelinde olmamasıyla, güncel bilgilere ulaşabilen ve özümseyen onkologlar, en yeni tedavileri hastalarıyla hızlıca paylaşabilmektedir. Teknolojik gereksinimlere ve konforlu mekanlara gelince, ülkemiz bu alanda da hızlı bir değişim içindedir. Halkımızın bilmesi gereken şey, artık batı dünyası kadar iyi bir kanser tedavisi hizmeti sunduğumuz, bazı konularda da önde olduğumuzdur. Kanser tedavisinin en önemli parçası olan hastaya ve yakınlarına değer verme, şefkatli ve sevecen yaklaşım konusunda, dünyadaki hiçbir hekim veya sağlık çalışanı grubu ülkemizin önüne geçemez.

Bireye özgü tedavi nedir? Ülkemizde yapılabiliyor mu?

"Bireye Özgü Tedavi" ve "Hassas Onkoloji" son yıllarda gelişen bir konsepttir. Bu yaklaşım, hastanın kanserinin genetik yapısını ve bireyin kanser dışı özelliklerini eş zamanlı analiz ederek, bilimsel kanıtlar eşliğinde o birey için en uygun tedaviyi sunmayı amaçlamaktadır. "Tek bir tedavi yöntemi tüm hastalara iyi gelir" modeli artık terk edilmiş ve yerini "bireye özgü tedavilere" bırakmıştır. Bu sayede hastalarda daha etkin tedaviler uygulanmakta ve istenmeyen yan etkilerden kaçınılmaktadır. Meme kanseri ve akciğer kanseri dahil birçok kanser türünde bu yaklaşım başarı ile uygulanmaktadır.

Kanserde akıllı tedavi ve immünoterapi uygulamaları nedir? Ülkemizde uygulanıyor mu?

2000'li yıllardan itibaren kanserde akıllı tedavi veya hedefe yönelik tedaviler birçok kanser tedavi stratejisinde başarı sağlayarak kanser hastaları için umut kaynağı oldu. Klasik kemoterapi ilaçları ile başarılı sonuçlar alınamayan birçok kanser türünde, hedefe yönelik ilaçlar tek başına veya kemoterapi ile birlikte kullanılarak tahmin ötesi yararlar sağlandı. Bu ilaçların kanserli hücreleri etkilediği, normal hücrelere ise hiç ya da çok az etki yarattığı görüldü. Tümöre özel hücre içi veya dışında yer alan çoğalma yollarına yönelik olarak geliştirilen bu ilaçlar tedavide seçicilik yaratmakta ve kanser hastalığını kronik bir hastalık algısına doğru taşımaktadır. Örneğin, 2000 öncesi sigara içmemiş, adenokanser yapısında olan ilerlemiş evre akciğer kanserli bir bayan hastanın yaşam süresi aylarla sınırlı iken günümüzde bu hastaların tek bir hap ile hızla sağlıklı bir yaşam sürebildiklerine şahit olmak, hekimler için son derece memnuniyet vericidir. Günümüzde ülkemizde birçok kanser türünde akıllı ilaçları başarı ile kullanmaktayız.

Kanserde immünoterapi, bağışıklık sisteminin kanser hücrelerine karşı savaşmasını desteklemek için tasarlanmış bir tedavi yöntemidir. İmmünoterapi, kanser hücrelerinin bağışıklık sistemince tanınarak yok edilmesi veya bağışıklık sistemi hücrelerinin kanser hücreleriyle etkileşimlerini artırarak vücudun kendi savunma mekanizmalarını harekete geçirmesi yoluyla kanser hücrelerini hedef alır.

Bu tedavi, son yıllarda kanser tedavisinde önemli bir gelişme olarak kabul edilmiştir. İmmünoterapi, kanserin farklı türlerinde kullanılmaktadır ve bazı kanser türlerinde kemoterapi ve radyasyon tedavisine alternatif olarak uygulanmaktadır. İmmünoterapi, kanserin ileri evrelerinde de etkili olabilmektedir ve kanser hastalarının yaşam sürelerini uzatmada önemli bir rol oynayabilmektedir.

İmmünoterapinin hastalara katkısı, kanser hücrelerine karşı daha doğrudan bir savaş stratejisi benimsemesiyle kendini gösterir. Diğer kanser tedavileri, özellikle kemoterapi, kanser hücreleri yanı sıra sağlıklı hücreleri de hedef alabildiği için istenmeyen yan etkilere neden olabilir. İmmünoterapi ise hastalara genellikle daha az yan etkiyle birlikte daha etkili bir tedavi seçeneği sunar.

Kanser görüntülemesi ve tedavisinde yeni teknolojiler nelerdir, ülkemiz bu teknolojilere sahip mi?

Kanser tedavisi, tıp teknolojisindeki gelişmeler sayesinde önemli bir evrim geçirdi. En önemli gelişme, kanser görüntüleme cihazları arasında PET-BT'nin kullanımının rutin hale gelmesi oldu. Bu cihaz sayesinde vücuttaki tümör yayılımı daha doğru bir şekilde saptanabiliyor ve tedavinin başarısı erken dönemde belirlenebiliyor. Bununla birlikte PET-BT, sadece kansere özel bir görüntüleme yöntemi değildir. Cihaz, normal hücrelere göre daha aktif olan hücrelerin metabolik aktivitelerini ölçer ve bu alanların anormal bir yapıya sahip olup olmadığını belirler. PET-BT rutin kanser taraması için uygun olmayıp, kanser şüphesi olan bireyler için yararlıdır. Günümüzde, ülkemizde birçok ilde hastalar bu cihaza kolayca ulaşabiliyor. Bununla birlikte, klinikler PET-BT'nin geliştirilmiş versiyonu olan PET-MR ile de hastalarına hizmet vermektedir.

Meme kanseri görüntüleme ve takibinde de teknolojik gelişmeler yaşandı. Digital meme görüntüleme cihazları, memenin görüntü kalitesini artırdı ve hastaların konforunu artırdı. Tomosentez adı verilen bu cihazlar sayesinde hastaların eski bilgileri saklanarak, yeni bulgular eski görüntülerle karşılaştırılabiliyor ve hastanın memesinde bir problemin gelişip gelişmediği kolayca takip edilebiliyor. Bu yönteme ülkemizde rahatlıkla ulaşılabiliyor.

Radyoterapi alanında da önemli gelişmeler yaşandı. Yeni cihazlar ve uygulama yöntemleri, kanserin kontrol altına alınabilme oranlarını arttırdı ve normal dokuların zarar görme riskini azalttı. Eskiden kullanılan "Kobalt" cihazları yerlerini "LİNAK" cihazlarına bıraktı ve özellikle hızlı ve modern cihazlar ile tedavi süreleri kısaltılarak hastaların konforu arttırıldı. Ülkemizde hemen hemen tüm kanser merkezleri bu tür yeni teknolojilere sahip durumda.

Akıllı radyoterapi uygulamaları, son derece nadiren ihtiyaç duyulan yöntemlerdir. "Uzay Neşteri" diye bilinen Gamma Knife ve Cyber Knife gibi yöntemler cerrahiye uygun olmayan hastalarda ve beyin gibi kritik dokulara yakın yerleşimli tümörlerde tercih edilmektedir. Bu tür cihazlar ülkemizde

Kanser tedavisinde diğer ülkelere göre bizim üstün yanlarımız var mı?

Kanser tedavisindeki yenilikler sadece teknoloji ve bilgi ile sınırlı değildir. Sevgi dolu yüreklerle gece gündüz hizmet veren hekim ve sağlık çalışanlarımız sayesinde, kanser tedavisinde bir yaşam ve tedavi felsefesi benimsiyoruz. Bu felsefeyle, hastalarımızın yaşam kalitesini artırmayı hedefliyoruz. Tedavi alanlarımızı sanat evine çevirerek, hastalarımızı resim öğretmenleri ve birçok sanatsal faaliyetlerle karşılıyor, onları yaşamdan koparmak yerine yaşamın içinde tutuyoruz. Bu yaklaşımımızın, Antalya'da başlayarak neredeyse tüm ülkemizi sarmasından mutluluk duyuyoruz. Kanserli hastaların rehabilitasyonu, beslenmesi, cinsel sorunları ve psikososyal problemleri konularında da hassasiyet gösteriyoruz. Bu konuları rutin pratik içinde değerlendirmemek, kanser tedavisinde başarıya ulaşmayı zorlaştırabilir. Bu felsefeyi benimseyen ve günlük yaşamlarına taşıyan hekimlerimizin varlığı, en önemli üstünlüklerimizdendir.

Ülkemizde olmayan ve hastaların ihtiyaç duyabileceği eksiklikler nelerdir?

Kanser tedavisi alanında önemli sorunlarımızdan biri, palyatif bakım klinikleri ve yaşamın son döneminde bakım eksikliğidir. Bu konuya odaklanmış sağlık profesyonelleri tarafından yönetilen “Hospice” klinikleri gelişmiş ülkelerde yaygın bir şekilde hizmet verirken, ülkemizde henüz yeterli sayıda bulunmamaktadır. Bu alanda hizmet sunan eğitimli hekim ve sağlık çalışanları ile özel tedavi alanları oluşturulmalı, insan onuruna yakışır bir hizmet verilmelidir. Ölüm sürecine saygılı bir bakış açısına sahip olmalıyız ve yaşamın son dönemlerindeki hastalarımızın konforu ve yaşam kalitesi öncelikli olmalıdır. Umarım yetkili kurumlarımız bu konu ile ilgili çalışmalarını hızlandırır ve palyatif bakım klinikleri ülkemizde de yaygınlaşır.

Diğer bir konu ise kanser tedavisi için yeni ilaçların geliştirilmesi ve hastaların bu ilaçlara erişiminde yaşanan sıkıntılardır. Klinik araştırmalar, yeni kanser tedavilerinin geliştirilmesinde kritik bir rol oynamaktadır. Ülkemizde bu alanda çalışmaların daha yaygınlaşmasını ve desteklenmesini isterim.

Mustafa Özdoğan'ın kanser tedavisi ile ilgili gelecekten beklentileri nelerdir? Nasıl bir organizasyonun içinde yer almak ister?

Can dostum, değerli hocam, kanserden kaybettiğim ağabeyim Prof. Dr. Mustafa Samur'a yıllar önce verdiğim bir sözüm var. Bir gün Antalya’da öyle bir kanser merkezi kuracağız ki tüm dünyadan insanlar bu merkeze tedavi olmak için gelecek. Ben bu sözü ona söylediğimde bana "Gerçekten bunu başarabilir miyiz" demişti.

Kanser, her yaşta insanı etkileyebilecek bir hastalıktır ve ne yazık ki günümüzde de hala en yaygın ölüm nedenlerinden biridir. Bu sebeple, kanserle mücadelede en büyük arzumuz ve beklentimiz, hastaların ve ailelerinin güvende hissedebileceği, en kaliteli tedavilere erişebileceği bir sağlık hizmeti sunan merkezlerin sayısının artmasıdır. İşte bu nedenle, Antalya'nın ve ülkemizin en önde gelen sağlık kurumları, sivil toplum kuruluşları ve özel hastanelerinin, kanser tedavisine odaklanmış bir organizasyon içinde birleşerek, Ortadoğu'nun kanser tedavi şehri olma hedefine ulaşmak için birlikte çalışmaları gerekiyor. Bu hedef doğrultusunda, yaşamın her döneminde ve her koşulunda kanserli hastalara en iyi hizmeti sunabilmek için yoğun bir çaba harcamalıyız. Böylece, sadece Antalya'nın değil, tüm ülkemizin kanser tedavisi konusunda öncü bir ülke haline geleceğine inanıyoruz. Lütfen hep birlikte bu hayali gerçekleştirmek için çaba gösterelim ve kanserle mücadeleye destek olalım.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR