Tarihi, insanlık tarihinden bile eski olan kanser hastalığı, günümüzde de dünya genelinde başı çeken sağlık sorunu olmaya devam etmektedir. Başta obezite oranlarının, daha sonra ortalama ömür süresinin artmasıyla daha yaşlı bir toplum haline gelmemiz, kanser sıklığını azaltamamanın en önemli iki nedeni gibi gözükmektedir. Sonuçları Aralık 2017’de açıklanan ve 631 bin kişinin incelendiği bir çalışma, kanser tanısı alan kişilerin %40’ında altta yatan nedenin obezite veya fazla kilo olduğunu düşündürmüştür. Bir başka deyişle obezite, günümüzde sigaradan daha önemli bir kanser nedeni halini almıştır…

Tarihinin eskiliği ve son 1 yüzyıla kadar anlamlı bir tedavisi bulunamaması nedeniyle bilinçaltı korkularımızda derin bir yer eden kanser hastalığını, nasıl önleriz sorusu hemen herkesin kafasını meşgul etmektedir. Aslında kanserlerin yarıdan çoğunun önlenebileceğini artık biliyoruz: obeziteden, sigaradan, alkolden, güneşin zararlı ışınlarından ve bazı karsinojen mikroplardan (örneğin HPV ve HBV) korunursak, tüm kanserleri yarı yarıya önleyebiliyoruz. Fakat bunlar hiçbirimiz için kolay reçeteler değil. Bu yüzden kanserden nasıl korunurum diye görünürde kolay reçeteler arıyoruz ve ilk akla gelenler de geleneksel ve tamamlayıcı tıp yöntemleri oluyor. Bu yöntemlerden en sevimli geleni ise doğal sıfatı taşıdığı için bitkisel ilaçlarla tedavi denemeleri, yani fitoterapidir.

Doğal moleküllerden tedavi ürünleri elde etme dönemlerini çoktan geride bıraktık

Bitkisel ilaçların popülerleşmesinin birçok sebebi olmakla birlikte, savunucularının sık vurguladığı bir şey vardır: modern ilaçların önemli bir kısmının doğal ürünlerden sentezlenmesi. Ancak 20 yıl öncesi için kısmen doğru olan bu söylemin, günümüz için yanlış olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü doğal moleküllerden tedavi ürünleri elde etme dönemlerini çoktan geride bıraktık. Artık, hastalıkların hücresel düzeyde hedefleri belirlenmekte ve yüksek bir biyoteknoloji ile o hedeflere yönelik çok özelleşmiş ilaçlar üretilmektedir. Bunu bir örnekle anlatmak gerekirse: eski savaş silahları ile günümüzdeki silahları karşılaştıralım. Artık balistik dediğimiz, sadece belli bir hedefe gidebilen silahlar tercih ediliyor. Kimsenin aklına doğal olduğu için oklarla savaşmak gelmiyor…

Kanser için koruyucu olan ve etkinliği kanıtlanmış diğer iki yöntem ise fiziksel aktif olmak ve sebze-meyve açısından zengin bir diyetle beslenmektir. Sebze-meyvelerin bu faydası, bitkisel ürünler ve içerdikleri maddelerde fayda aramamızın sebeplerinden biridir. Bunlardan bazıları yeşil çay, likopen ve selenyumdur. Bu yazıda, bitkisel ilaçların kanserden korunmadaki rolü tartışılmıştır.

Bitkisel ilaçlar kanseri önleyebilir mi?

Son yıllarda, geleneksel ve tamamlayıcı yöntemler, özellikle de bitkisel ilaçlar yeniden popüler olmuştur. Dünyanın çoğu yerinde, bitkisel ilaçlar çok yaygındır. Bitkisel ilaçların kullanımı (gıda takviyeleri de dahil) sağlıklı insanlar arasında bile gün geçtikçe daha da popüler olmaktadır. Ayrıca, mevcut ilaçların yaklaşık % 25'i bitkisel kökenlidir; buna karşın bitkisel ürünlerden esinlenmenin rolü giderek azalmaktadır.

onkolojide fda onayı alan doğal ve sentetik ilaçlar

Yukarıdaki şekilde de görüldüğü üzere, günümüzde modern ilaçların çoğu laboratuvar ortamında hücresel düzeyde moleküler hedeflere karşı hazırlanan sentetik ilaçlardır.

Bununla birlikte dünyanın pek çok yerinde, hastalıklardan korunma veya tedavi için kullanılan çeşitli bitki türleri vardır. Birçok ülke umut verici şifalı bitkisel ilaçlar bulmak için araştırmalar yapmaktadır. Bunlar sadece Asya ülkelerinde değil; Avrupa ve ABD'de de yaygındır.

Kanser, bitkisel ürünlerin kullanımının çok yaygın olduğu alanlardan biridir. Kanser alanının araştırmaları çok pahalıdır. Bazı kanser tedavilerine göre uygulaması daha kolay ve daha ucuz olduğu için hastalar, yakınları ve bazı bilim insanları fitoterapi alanına yoğun ilgi duymaktadır. Kanseri önlemede en iyi çözümü bulmak için çok sayıda çalışma yapılagelmeye devam etmektedir. Bu çalışmalar sonucunda daha sağlıklı bir yaşam tarzı (ideal kilo, sigara ve alkolden uzak kalma, güneş ışınından korunma, sebze-meyve ağırlıklı beslenme ve fiziksel olarak aktif kalma vb.) dışında kanseri önleyecek etkili çözümler bulunamamıştır. Kanseri önlemek için kanıtlanmış ilaç tedavi sayısı ise çok azdır; bunlara örnek ise hepatit B’ye bağlı karaciğer kanseri ve HPV’ye bağlı rahim ağzı kanseri için aşılar, ve kolon kanseri için aspirin kullanımıdır. Peki, bitkiler daha az yan etki vadederek kanserden koruyucu bir rol üstlenebilirler?

Bitkisel tıp, geleceğe dönüş mü?

Dünya Sağlık Örgütü geleneksel tıbbı (bitkisel ilaçlar dahil), modern medikal gelişimler olmadan ve yayılmadan yüzlerce yıl önce var olan ve halen günümüzde kullanılan tedavi edici yöntemler olarak tanımlamaktadır.

Bitkisel ilaç, tamamlayıcı ve alternatif tedavilerin biyolojik temelli uygulamalarından biridir ve fitoterapi olarak da adlandırılmaktadır.

Birçok insan, geleneksel ilaçların yan etkilerinden çekindiği için bitkisel tıbbı tercih etmekte, çünkü otlar masum olarak kabul edilmektedir ve yine birçok kişi, bitkisel ilaçlardan iyileştirici etki beklemektedir. Ancak, bitkisel ilaçların artılarıyla beraber eksilerinin de olduğunu kabul etmek zorundayız. Bitkisel ilaçlarla ilgili birçok çalışma olmasına rağmen hala bazı sorular vardır. Bitkisel ilaçların bir diğer problemi standardizasyondur; aynı bitkinin bileşimleri, farklı coğrafyalarda ve farklı yetiştirilme şekillerinde değişebilmektedir ve bu sorun şimdilik çözümsüz gözükmektedir.

Bitkilerle kanseri önlemek bir hayal mi?

Kanser önemli bir sağlık sorunudur ve dünyada yaşanan ölümlerin önde gelen nedenidir. Dünya nüfusunun üçte birinin yaşamlarının bir döneminde bu hastalıkla karşılaşacağı ve tüm yaşam kayıplarının beşte birinin kanser nedeniyle olduğu hesaplanmaktadır.

Tüm kanser nedenli ölümlerin en az % 40'ı önlenebilir görünmektedir. Kanseri önlemek çok önemlidir ve kanser kontrol programlarının temelini bu amaç oluşturmalıdır.

Kanser dahil kronik hastalıkları olan kişiler arasında bitkisel bileşimler ve ilaçların kullanımı çok yaygındır. Geleneksel tıbbın çok daha yaygın olduğu Asya ülkelerinde kanser oranlarının, Batılı ülkelerden daha düşük olması bitkisel ilaçların kullanımına bağlayanlar vardır; fakat dünya geneline bakıldığında kanser oranları obezite oranları ile daha ilişkili gözükmektedir. Aşağıdaki videoda dünya genelinde yıllara ve ülkelere göre obezite oranları görülebilir.

Toplum tarafından doğru beslenme, kanser riskini azaltmak için en önemli yaşam tarzı olarak kabul edilir. Bu nedenle meyveler, sebzeler ve baharatlar gibi doğal gıda maddeleri, kanser önleme özellikleriyle bilimsel olarak ve genel nüfus tarafından dikkat çekici olmuştur. Meyve ve sebzeler lif (posa) ve vitaminler ile beraber polifenoller ve alkaloidler gibi maddeler de sağlar. Meyve ve sebzelerde bulunan mikro-besin maddelerinin kanser sıklığını azalttığını göstermek için birçok çalışma yapılmaktadır. Toplum gözlemine yönelik bazı (epidemiyolojik) çalışmalar birçok kanser türü riski ile sebze-meyve tüketimi arasındaki ters bir ilişkiyi göstermiştir. Fakat dikkat edilmesi gereke en önemli olan nokta, bitkisel ilaçlar üzerindeki denemelerin çoğunun laboratuvar çalışması düzeyinde kalmasıdır.

Beslenme takviyelerinin kanser önlemede ve tedavisinde de faydalı olduğunu göstermek için vitaminler, mineraller, şifalı bitki bileşenleri, tam gıda formlarında ya da besin takviyeleri olarak yaygın olarak denenmektedir. Fakat bilimsel kanıtlara göre, kanserden korunmak için belirli beslenme takviyeleri önerilmemekte, hatta beta-karoten ve selenyum takviyelerinin bazı kanserlerin riskini artırdığı gösterilmiştir.

Bitkisel gıdaların bol posa ve zengin besinler içermesine karşı az kalorili olması onları avantajlı bir konuma getirmektedir. Aynı zamanda, bazı kanserlere karşı korunmak ve kilo kontrolü sağlamak için, nişastasız sebzeler (brokoli, havuç, şalgam vb.) önerilir. Bilimsel literatürde artı ve eksileri olmasına rağmen, kanıta dayalı rehberler kanseri önleme için spesifik beslenme “takviyeleri” önermemektedir. Ayrıca, yan etkiler ve ilaç etkileşimleri vitaminler ve mineraller dahil olmak üzere diyet takviyelerinin, zarar-fayda oranlarına göre değerlendirmeleri önerilmektedir.

Antikanser bitkiler ve türevlerine bazı örnekler

Çoğu bitki ve türevleri, kanser önlemedeki etkileri nedeniyle değerlendirilmektedir. Bunların arasında, kurkumin, likopen, kapsaisin, zingerol, katekinler, izotiyosiyanatlar, izoflovanlar, E ve C vitamini ve selenyum gibi biyolojik olarak aktif maddeler bulunur. Bu ajanların karsinogenezi (kanser oluşumunu) etkileyebilecek anti-inflamatuar etkisi olabileceği düşünülmektedir. Anti-kanser ilaçların bir kısmının tarihi süreçte doğal ürünlerden yapılması veya esinlenilmesi – ki bunlardan birçoğunu halen kemoterapi olarak kullanıyoruz – bitkisel ilaçlara olan ilgiyi canlı tutmaktadır.

Tanenler, belirli dozlarda kanser hücrelerinde hücre ölümünü teşvik ederek kanseri önlediği düşünülen yeşil çayın doğal bileşenleridir. Isoprenoidlerin lösemi hücrelerinin çoğalmasını baskıladığı gösterilmiştir. Fitosteroller kalp-damar hastalıklarına ve kanser ilerlemesine karşı koruyucu ajanlar olduğu düşünülerek çalışmalar yapılmıştır.

Örneğin onyıllar boyunca akciğer kanserini önleyebilecek bir takviye araştırılmıştır. Bu çalışmalar sonucunda vitamin A, C, E ve selenyum desteğinin akciğer kanseri riskini azalttığını öneren herhangi bir kanıt bulunamamıştır. Aksine, beta-karoten alımı ile sigara kullananlar veya asbeste maruz kalan kişiler arasında akciğer kanseri riskinin artışı arasında bir ilişki bulunmuştur.

Günlük 1g kalsiyum takviyesi alımının kolon poliplerinde orta derecede koruyucu bir etkisi görülmüş, ancak kolon ve rektum kanseri üzerinde koruyucu bir etkisi olmadığı bulunmuştur. Yine başka bir geniş çaplı (randomize klinik) çalışmada, sindirim sistemi kanserlerine karşı antioksidan takviyelerinin (beta-karoten, vitamin A, vitamin C, vitamin E ve selenyum; plaseboyla karşılaştırıldığında) koruyucu etkisi bulunmamıştır. Hatta bu takviyelerin mortaliteyi (yaşam kaybı riskini) artırdığı görülmüştür. Tek başına selenyumun bazı kanserler için koruyucu etkisi rapor edilmiş olsa da, bu etkinin yeni ve daha fazla çalışma ile teyit edilmesi gerekmektedir. Ayrıca, günümüzde çok yoğun bir şekilde iddia edildiği üzere, düşük selenyum alımı ile kanser riskinin artışı arasında net bir ilişki de bulunamamıştır. Sonuç olarak erkeklerde, kadınlarda veya çocuklarda kanserden korunmak için bu takviyelerin kullanılması önerilmez.

Yeşil çay kateşin sağlaması nedeniyle, incelenmekte olan başka bir üründür. Yeşil çay normal alışkanlıkla içildiğinde güvenli gibi görünebilir, kanser hastalarının tedavilere bağlı yaşadığı bazı yan etkileri azaltabilir, ancak kanser önleyici etkisi olduğuna dair ikna edici bir kanıt bulunmamaktadır. Fakat yüksek dozlarda ciddi karaciğer hasarı bildirilmiştir ve bortezomib tedavisi gören hastalar, kullanmamalıdır.

Likopen, başka popüler bir takviye olarak prostat kanseri ve baş-boyun kanserleri üzerindeki etkinliği araştırılmış; ancak bugüne kadar herhangi bir katkısı bildirilmemiştir.

Laboratuvar araştırmalarında, kimyon ve safran bileşenlerinin tümör hücrelerinde bazı olumlu etkileri olduğu gözlemlenmiş, fakat kanseri önlemeye dair kullanımını destekleyen bir kanıt bulunmamaktadır.

Flavonoidler çok yaygındır. Literatüre göre; antibakteriyel, antiviral, anti-inflamatuar, anti-kanser ve anti-allerjik özelliklere sahip oldukları kabul edilmiştir. Bununla birlikte, kolorektal (kalın bağırsak) kanserlerinin önlenmesine dair çalışma sonuçları çelişkilidir ve kanıtlanmamıştır.

Aloe veranın, bağışıklık sistemini aktive ederek kanser karşıtı bir etkisi araştırılmıştır. Bir tür ağaç olan Gingko biloba, laboratuvar ortamında antioksidan özelliği gösterilmiştir. Brokoli ve diğer turpgillerin potansiyel kemopreventiv (kanser önleyici) özellikleri araştırılmıştır.

Sonuç olarak, bu takviyelerin herhangi bir kanseri önlemede anlamlı bir etkisi bulunmamıştır. Fakat sebze-meyveler barındırdıkları birçok kimyasal ve posa, birlikte çalışarak kanser riskini azaltıyor olabilir. Meyve ve sebzeler bakımından zengin sağlıklı bir diyet kanseri önlemede çok önemli olmasına rağmen, bitkisel yöntemler ve özel gıda takviyelerinin kanseri önlediğine dair bu güne kadar bir kanıt gösterilmemiştir. Yapılacak araştırmalarda standardizasyon, olası yan etkiler, ilaç etkileşimleri ve kişisel özelliklerle ilgili konuda çalışmalar yapılmalıdır.